CHP İÇİN ANALİZ - 2

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, 18 Aralık 2010’da toplanan 15. Olağanüstü Kurultay’ı neden topladığını anlatacak değilim. Çünkü parti içi huzursuzluğun ortadan kaldırılması böyle bir Kurultayı gerekli kılıyordu.
Kılıçtaroğlu parti organlarını kayıtsız koşulsuz kendi seçti. Bundan böyle başarı da başarısızlık da kendisine ait olacaktı.
Ana muhalefet partisi CHP’de parti içi muhalefet çekişmesi ortadan kalktı. Parti dışa dönük mücadelesinde, iktidar partisi AKP’ye kök söktüreceğe benziyordu.


Siyasete bu pencerede bakınca, geçmişte siyasetin sıcak suyunda ellerini yakanlar; “AKP’nin işi çok zor!” yorumunu yapıyorlardı. CHP, içe dönük mücadele enerjisini aşıp, dışa dönük dinamit fitilini son Kurultayında ateşliyordu. İktidara susamış bir parti delegasyonu vardı. Heyecan doruktaydı. Bu heyecanı yatıştırmak için önemli uluslar arası ödüller almış Çankaya Belediyesi Halk Oyunları Topluluğu (HOYTUR) yöresel kültürleri kaynaştıran halk oyunları sergilediler.
O dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Kurultay Divan Başkanlığına tek aday olarak gösterildi. Kocaoğlu, kısa konuşmasında CHP’nin ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü, İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü’yü ve Bülent Ecevit'i andı. "İnönü ve Ecevit'i saygıyla özlemle yâd ediyoruz" dedi.


Ancak bir siyasi komploya kurban giden eski Genel Başkan Deniz Baykal'dan hiç bahsetmemesi salonda soğuk rüzgârların esmesine neden oldu. Kılıçdaroğlu kürsüye geldiğinde o koca salon hop kalktı, hop oturdu. Kılıçdaroğlu konuşmasının başında “Tasavvuf Felsefesinin” kuramcısı Mevlana’yı anarak başladı. Bir saati aşan konuşmasının içinde en vurucu nokta Kurultayda partililere, “Korkaklar her gün ölür, yürekliler ise bir gün. Ben buradayım, ayaktayım. İktidar ve sonrası için de ayakta olacağım. Delegeler, CHP’liler, sizler de ayakta mısınız? Yeter artık diyeceğiz. Ezilmeye, sömürülmeye, korku imparatorluğuna yeter! Hazır mısınız?” dedi.

Kılıçtaroğlu’nun konuşmasında çıkardığım sonuç; sarf ettiği sözler CHP’nin “Seçim Bildirgesine” benziyordu.
“17 yaşındaydı kıyılır mı Erdal’a?” dediğinde bir hüzün vardı.  Kılıçdaroğlu;“12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız’ diyenler darbecilerin önünde düğmelerini iliklediler. Oysa birileri bedel ödedi. 17 yaşındaydı asıldığında, kıyılır mı Erdal’a? Hiçbir şey ağrıma gitmiyor da birilerinin çektiği acıyı, birilerinin sömürmesi gidiyor. Birileri gitti postal yaladı, gencecik fidanlar idam edilirken.” sözlerini söylediğinde Kurultay’da bir duygu seli oluştu.


O tarihlerde Yeni Halkçı Gazetesi’nde birlikte çalıştığımız nitelikli şair arkadaşım Hasan Hüseyin Korkmazgil’in bir şiirinde alıntı yapan Kılıçtaroğlu: -Metris’te Diyarbakır’da insanlar idam edilirken, sen yeşil kuşak projesini yaşama geçirmek için çaba harcamıyor muydun? Mamak’taki acıları unutacak mıyız? Onlar o acıları sömürürken Mamak’takiler “...ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz, bin gider bin geliriz…” diyordu.

Türkiye’de “Kürt ve Kürtçülüğün” bir istismar kavramları olarak kullanıldığının farkında olan Kılıçdaroğlu; RTE’yi işaret ederek; “Kürt” sözcüğünü kullanmadan: -Terör sorunu çözülmüyorsa, sorumluluk siyaset kurumundadır.

Biz, toplumsal uzlaşma ve kardeşçe çözeceğiz, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkarak çözeceğiz. Çözümün senedi de Lozan’dır. Lozan’la yola çıkacağız, yurttaşlık hukuku ve insan hakları çerçevesinde, barış ve emek ekseninde bu sorunu çözeceğiz. Fırat’ın doğusu da batısı da bizim. Berivan da Hakan da bizim, Rojin de bizim, Agop da bizim, Ferhat ile Şirin de bizim, Mem u Zin de bizim. Etnik kimlik ve inanç temelinde siyaset yapmayacağız, ‘Önce insan’ diyeceğiz, diyordu. Toplum bu mesajlara entegre olacak mı ( Devam edecek)