Leonid Andreyev’in 1921’de yayımlanan ve maalesef yazarın ölümüyle yarım kalan eseri “Şeytanın Günlüğü”,(Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 16. Basım Ağustos 2025) Rus edebiyatının Gümüş Çağı’ndan bize kalan, insan doğasına dair en acımasız ve aynı zamanda en ironik miraslardan biridir. Andreyev, bu eserde fantastik bir kurgu aracılığıyla, kötülüğün kaynağına dair yüzyıllardır süregelen inancımızı sarsar ve bizi kendi yüzümüzle yüzleştirir.
Andreyev’in bu kitabı, Rus edebiyatının önemli eserlerinden biri olmasının yanı sıra, insan doğası üzerine çarpıcı ve dernlemesine bir eleştiri sunar. Kitap, Andreyev’in kendine has kötümser ve dışavurumcu üslubunu yansıtan, felsefi derinliği olan bir eserdir.
Cehennemden Roma’ya: Şeytanın İnsani Macerası
Hikaye, alışılagelmiş dinsel anlatıların aksine, Şeytan’ın sıkıntıdan patlamasıyla başlar. Yeryüzünde bir “tatil” yapmaya karar verir; amacı basitçe insanları izlemek ve belki de onlara kendi yöntemleriyle kötülüğü ve günahı öğretmektir. Bu amaçla, kimliğini gizleyerek zengin bir Amerikan milyonerinin, Wandergood’un bedenine girer ve modern dünyanın kalbi sayılan Roma’ya gelir.
Şeytan, insanlara karşı üstünlüğüne ve manipülasyon yeteneğine o kadar güvenmektedir ki, bu geziyi adeta bir laboratuvar deneyi olarak görmektedir. Ancak bu deney, onun beklediği gibi ilerlemez.
Kötülüğün Sıradanlığı Karşısında Şaşkınlık
Şeytan, kendi kötülüğünün dahi, insanların sergilediği kötülük karşısında saf ve naif kaldığını fark eder. O, büyük, epik ve dramatik bir kötülüğün temsilcisiyken; karşılaştığı insan kötülüğü küçük, kıskanç, sürekli, hesapçı ve en önemlisi sıradandır.
Şeytan’ın günlük sayfalarına yansıyan hayal kırıklığı, kitabın temel çatışmasını oluşturur. İnsanlar onu kolayca kandırır, servetini hilelerle elinden alır ve en kötüsü, ona karşı içten bir saygı bile duymazlar. O, insana dair hayal ettiği o görkemli, trajik düşüşü görmeyi beklerken, sadece bayağı bir dolandırıcılık ve kurnazlıkla karşılaşır.
Şeytanın günlükteki satırları, adeta bir bilim insanının deneyin beklenen sonuçları vermemesi karşısındaki çaresizliğini yansıtır. O, “Büyük Günahı” temsil ederken, insanlar “Küçük ve sürekli Günahların” koleksiyoncusu ve uygulayıcısıdır.
Felsefi Sorgulama: Asıl Şeytan Kim?
Andreyev, bu ironik kurgu aracılığıyla, kötülüğün kökenine dair derin bir felsefi sorgulama sunar. Kitap, bize dışarıdan gelen ve bizi yoldan çıkaran bir “Şeytan” fikrinin, insanın kendi içindeki karanlığı gizlemek için ne kadar kullanışlı bir bahane olduğunu gösterir.
Kötülüğün İçselleşmesi: Andreyev’e göre, kötülük, artık dışsal bir baştan çıkarıcıya ihtiyaç duymayacak kadar insanın doğasına yerleşmiştir. İnsan, kendi kendine yeterli bir kötülük makinesi haline gelmiştir. Şeytan bile, bu sıradan, sürekli ve vicdansız kötülüğün mekanizmasını tam olarak çözmekte zorlanır.
İroni ve Yalnızlık
Şeytan, yeryüzünde tanrısal bir varlık olarak değil, kandırılmış bir kurban olarak yalnız kalır. Onun bu yalnızlığı ve çaresizliği, okuyucuyu hem güldüren hem de düşündüren trajikomik bir unsur yaratır. O, kendi mesleğinde bile başarısız olmuştur, çünkü insanlar ondan daha iyidir (daha doğrusu, daha kötüdür)ler.
Andreyev’in Edebi Mirası
“Şeytanın Günlüğü”, Andreyev’in kendine has dışavurumcu üslubunu en güçlü şekilde yansıtan eserlerdendir. Duygusal yoğunluk, karanlık atmosfer ve karakterlerin iç dünyasının abartılı bir biçimde ön plana çıkarılması, eserin okuyucuda bıraktığı etkiyi derinleştirir.
Yarım kalmış bir eser olmasına rağmen, bu günlük, yazarın I. Dünya Savaşı ve Rus Devrimi gibi çalkantılı dönemlerde insanlığa dair beslediği büyük hayal kırıklığının bir özetidir. Andreyev, Şeytan’ı kullanarak, ahlaki çöküşün ve vicdanın sıradanlaşmasının resmini çizer.
Sonuç olarak, “Şeytanın Günlüğü” sadece bir fantastik roman değil, aynı zamanda insanın karmaşık ruhuna ve toplumsal yozlaşmaya dair yazılmış keskin bir eleştiridir. Bize şunu fısıldar: Asıl korkulması gereken, gökyüzünden inen bir şeytan değil, aynada gördüğümüz insandır.
Gorki’nin Andreyev hakkındai düşüncesiyle yazımı bitiriyor, bol okumalı günler diliyorum. “Bir yetenek doğuyor...Özellikle bir ayrıntı, yazarın özelliğini açığa vuruyor: Yaşamile ölümü yan yana koyması gerekmiş. Ve Andreyev bunu büyük incelikle , ufak bir kalem hamlesiyle başarabilmiş.”