BÜLENT EFENDİ HADDİNİ BİL!

Bakın anayasa şunu diyor bunu diyor, anayasal tartışılmaz, hükmü değiştirilemez kanunlar değildir gibi tartışmalara girmeden önce...

Bakın anayasa şunu diyor bunu diyor, anayasal tartışılmaz, hükmü değiştirilemez kanunlar değildir gibi tartışmalara girmeden önce şunu söyleyeyim:

İşleri eline yüzüne bulaştırmış, beceriksizliği, basiretsizliği, liyakatsizliği ayyuka çıkmış kişileri iktidarda tutmak için seçimleri erteletip onların bir yıl daha fazladan yönetmelerini istemek öncelikle büyük bir ayıp ve hadsizliktir.

Olay belli birileri Bülent Arınç’a görev vermiş, bir nabız yokla bakalım seçimleri erteletmeye kalkarsak halk ve siyasi partiler ne der anlayalım demiş, Arınç’ta bu görevini yapıyor, sadece bunu kendi fikriymiş gibi satıyor.

Tepki gelirse ne alaka kardeşim ben demedim Arınç dedi, benim öyle bir isteğim yok diye muktedirler kendilerini sıyırıp, işin günahını, vebalini Arınç’ın sırtına bırakacaklar.

Bakın dostlarım seçimler kimsenin kendi başına keyfe keder karar verebileceği konular değildir, egemenlik hak ve özgürlüklerimizin bir unsuru ve anayasanın amir hükmüdür!

Seçimler esas olarak demokrasi ve cumhuriyetimizin teminatıdır!

Bu yüzden seçimlerin yapılabilmesini garanti altına alabilmek, iktidar koltuğundan kalkmak istemeyen muktedirler olursa onların bu hırslarını dizginleyebilmek için seçimlerin hangi zaman dilimlerinde yapılacağı belirlenmiş ve bu süreyi uzatmak siyasi iktidarların karar yetkisinin dışına çıkarılmıştır.

Ayrıca demokrasilerde iktidarlar savaş zamanında bile rahatlıkla değişebilir çünkü yetki, iktidar ve sorumluluk kişiler ile kaim değildir. Yeni gelen iktidar eski iktidarın bıraktığı yerden devam eder, olumlu işleri devam ettirir, olumsuzları ise yeniden düzenler.

Bülent efendi bu gerçeği görmüyor, selden kütük kapmaya çalışıyor kendi partisini seçimlerde daha avantajlı olacağını düşündüğü bir konuma taşımaya çalışıyor, tam manası ile basit kasaba siyaseti yapıyor.

Gelelim Bülent efendinin gerekçelerine:

Bir kere bu gerekçelerin tamamı birer safsatadan ibarettir!

Tamam, büyük bir deprem oldu ama bu depremden etkilenen nüfus Türkiye nüfusunun çok küçük bir oranı tüm bölgeyi saysak bile yaklaşık 13 milyon kişi ediyor ve bu toplam nüfusun sadece yüzde 15’ine denk geliyor.

Şunu da biliyoruz bölgede asıl etki Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay, Gaziantep ve Osmaniye’de oldu.

Adana’nın nüfusu 2 milyon 260 bin kişi 16 bina yıkıldı, yaklaşık 360 kişi hayatını kaybetti. Şanlıurfa’da nüfus 2 milyon kişiden fazla yıkılan bina sayısı 20 hayatını kaybeden kişi sayısı 340. Diyarbakır’da 1 milyon 800 bin kişi yaşıyor 7 bina yıkılmış, hayatını kaybeden kişi sayısı 255.

Sonuç olarak deprem 10 ilde etki yaratmış olsa bile ortada on ili de haritadan silen ve dolayısı ile seçimlerin yapılmasını imkânsız hale getiren katastrofik bir durum yok!

Ayrıca bakın bölgede 4 milyon adet civarında konut ve işyeri olarak kullanılan bağımsız bölüm var.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum “10 ilde 171 bin 882 bina incelendi. 24 bin 921 binada 120 bin 940 bağımsız bölümün yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı olduğunu tespit ettik. 10 ilde incelenen binalardan 122 bin 279 yapıda bulunan 729 bin 435 bağımsız bölümün az hasarlı ve hasarsız olduğu tespit edildi.

Kurumun bu açıklamasını temel alırsak bölgede bulunan binaların sadece ve sadece yüzde 3 ila 4’ü kullanılamaz hale gelmiş bulunuyor ve bununda şehirleri haritadan silen toptan bir yıkım olduğunu iddia etmek kabul edilemez.

Doğru, bu depremde can kaybı çok daha fazla oldu, umarım yanılıyorumdur ama bu sayının daha da artabileceği iddia ediliyor. Fakat yıkıntı başına düşen ölüm sayısını kıyasladığımızda karşımıza başka ve son derecede vahim bir gerçek çıkıyor:

Gölcük depreminde 285 bin 211 konut, 42 bin 902 iş yeri toplamda 335 bin 113 bağımsız bölüm yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Ölüm sayısı 17 bin 480 ve yıkılan bağımsız bölüm başına düşen ölüm sayısı 0,052

Kahramanmaraş depreminde ise Murat Kurum’un beyanına göre 120 bin 940 bağımsız bölüm yıkılmış ya da ağır hasar almış. Bu gün bilinen ölüm sayısı ise 31 bin 643 ve yıkılan bağımsız bölüm başına düşen ölüm sayısı 0,26.

Bu depremde yıkılan bağımsız bölüm başına düşen ölüm sayısı 5 kat daha fazla!

Sonuçta depremin şiddeti ya da büyüklüğü değil depremde yıkılan bağımsız bölüm sayısı önemlidir ve buda arama kurtarma faaliyetlerindeki başarısızlığın temel bir göstergesi değil midir?