Bu Gerilim Siyaseti Neye Yarıyor?

Salı günü sabahı SHOW TV’nin sevilen dizisi “Kızılcık Şerbeti”nin senaristi Merve Göntem’in gözaltına alınarak Vatan Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünü öğrendiğimde bir kez daha şaşkınlık geçirdim. Daha bir kaç gün önce SHOW TV, HABER TÜRK ve Blomberg televizyonlarının sahibi olan CAN Holding’e operasyonlar düzenlenmiş, TMSF tarafından 121 şirketine ve adı geçen televizyonlarına el konulmuştu.
Günümüzde toplumsal kesimler arasındaki zıtlıklara, çekişmelere ve anlaşmazlıklara dikkat çeken Kızılcık Şerbeti dizisi, yayınlanmaya başladığı yıl büyük beğeni toplamış, sonra da RTÜK tarafından bir süre yasaklanmıştı. Yasaklama sonrası izleyici tarafından daha da büyük ilgi gören dizi, geçtiğimiz hafta yeni sezonuna merhaba demişti.
Ancak, senarist Merve Göntem’in, bu dizi ile ilgili değil de dört yıl önce yaptığı bir konuşma nedeniyle gözaltına alındığının açıklanması, daha da şaşkınlık verici. Kafalarına taktıkları birinin dört yıl, on yıl, Ekrem İmamoğlu’nun otuz yıl önce aldığı diploması gibi bir açığını bulup, hemen düşündüklerini yapıyorlar.
2015 yılında ZAFER gazetesinde yazdığım sıralarda sanıyorum ben de rahatsızlık vermiştim, 1987 yılında Rüzgarlı Sokak’taki Uçar İş Hanında ofis olarak kiraladığım tek odada iki gün kaçak elektrik kullandığımın kaydına ulaşmışlar, süresiz geçerli 40 yıllık basın kartımı iptal etmişlerdi. O zaman da “Mutlak Butlan” davası gibi yeni bir hukuksal terim öğrenmiştim, “Memnu hakların iadesi” davası açarak, basın kartıma yeniden kavuşmuştum.
Çeyrek asra yaklaşan Ak Parti iktidarı döneminde medya üzerinde yoğun baskılar uygulandı. Bir çok radyo, televizyon kanalı, gazeteler, dergiler iktidar yanlısı çevrelere teslim edildi. TRT kanallarının tamamı, İktidar yanlısı yayınlar dışında sesini çıkaramaz oldu.
24 Eylül’de TRT’de yayına gireceği duyurulan “Mehmet Fetihler Sultanı” adlı dizinin tanıtım bölümünü izliyorum; günümüzden 600 yıl önce kılık kıyafetleri ile Osmanlı askerleri düşman askerleri ile savaşıyorlar, kılıçlar şakırdıyor, oklar atılıyor, mızraklar savruluyor, yerler insan cesetleri ile dolu...
2002 yılında “Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz” diyerek yola çıkan Ak Parti iktidarı, TRT’nin film, dizi ve yayınlarını her geçen gün tarihin arka sayfalarına çevirdi; Kuruluş Osmanlı, Diriliş Ertuğrul, Payitaht İstanbul, Kuddül Amare... bir anda anımsayıverdiklerim. Şimdi de yine bir tarih dizisi, “Mehmet Fetihler Sultanı.”
Oysa aynı Salı sabahı yayınlanan haberlerde İsrail’in yerle bir ettiği Gazze’ye kara harekatı başlattığı, sonuna kadar işgali tamamlayacağı duyuruluyordu.
9 milyonluk İsrail Devleti, 500 milyonluk Arap ve iki milyarlık Müslüman dünyasına meydan okuyor, Suriye’den İran’a, Katar’dan Yemen’e belirlediği hedeflere nokta atışları yapıyor, tam isabet yerle bir ediyor... Arkasında batı dünyası, elinde bilim ve teknoloji ürünü savaş silahları...
Zaman zaman medyaya yansıyan haberlerde bilim dünyasının robot asker ve savaşçılar üretmekte olduğu bilgileri veriliyor... Yani biz Müslümanlar tarihin kılıç kalkan savaşları ile şov yapmaya devam ederken, yakın gelecekte robot asker ve savaşçılar karşısında şehadet şerbeti içmeye hazırlanıyoruz.
Bu arada toplumsal kesimlerin büyük umut bağladığı ana muhalefet partisi CHP üzerindeki operasyonlar devam ediyor. Bundan önceki yazımda “Mutlak Butlan” beklentileri ve CHP’nin içerisinden parçalanma senaryolarından söz etmiş ve “CHP ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar” demiştim.
Nitekim 15 Eylül Pazartesi günü merakla beklenen CHP kurultayına itiraz davası görüşüldü, Mutlak Butlan beklentileri boşa çıktı ve dava 24 Ekim’e ertelendi.
Televizyon kanallarında konu tartışılıyor, CHP’li sözcüler, “Yok Gürsel Tekin şöyle etti, böyle etti, yok Kılıçdaroğlu şöyle edecekti, böyle edecekti...” diye tartışmalara devam ediyorlar.
Arkadaş, memleket daldan dala savruluyor, ekonomi alt üst olmuş, toplum yokluk yoksulluk içerisinde çırpınıyor... Her açıdan gerilimlerle beslenen Ak Parti iktidarı, gerilim üstüne gerilim yaratmakta... CHP davasının 24 Ekim’e ertelenmesi, parti içerisinde çekişme ve çatışmaların devam etmesinden başka ne işe yarayacak? Yüksek Seçim Kurulu’nun yetki alanındaki bir genel kurul davası, siyasllaşmış bir kaç yargıçın merhametine terkedilebilir mi?.. Mahkeme, “Bu dava Yüksek Seçim Kurulu’nun yetki alanına giriyor” diyerek kapatamaz mıydı?..
Şimdi tekrar soralım, bu gerilim siyaseti neye yarıyor?
Tüm ülkemiz, tüm toplumsal kesimlerimiz, bu siyasetten hem de çok büyük zararlar görüyor!