BOZKIRDAKİ KIVILCIM “ENSTİTÜLÜLER”

Dün Köy Enstitülerinin kuruluşunun 82. yılıydı. Ülkemizin aydınlanmasında emeği geçen başta Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı...

Dün Köy Enstitülerinin kuruluşunun 82. yılıydı. Ülkemizin aydınlanmasında emeği geçen başta Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel olmak üzere, aramızdan ayrılanları sevgi ve özlemle anarken, yaşayanlara sağlıklı yıllar diliyorum.

Benim unutamadığım üç Köy Enstitülü öğretmenim – içlerinden ikisi aramızdan ayrıldı- var. Kızılcahamam Orhangazi İlkokul’undaki öğretmenim Behzat Ay, Ankara Demirlibahçe Ortaokulu’ndaki Türkçe öğretmenim Dursun Akçam (Her ikisi de ışıklar içinde uyusun) ve GEE (Gazi Eğitim Enstitüsü) İngilizce Bölümünde Türkçe öğretmenim Adnan Binyazar. Yusuf Ziya Bahadınlı bir yazısında; “Öğretmen unutulmaz. İnsanın insan olmasında öğretmenin yeri büyüktür. Öğretmen yönlendirir; güzelliği, mutluluğu bulmada yön göstericidir. Ne var ki, büyük öğretmen azdır.” diyor. Ben büyük öğretmenlerde okuyan şanslı biriyim. Benim yaşamıma yön veren üç büyük öğretmenimi yukarıda belirttim. Elbette başka öğretmenlerim de benim için çok değerli ve unutulmazdı.

Bugün sizlerle 2006 yılı Mart ayında Abece dergisinde yazdığım bir yazıyı, günün anlam ve önemini vurgulaması bakımından bir kere daha paylaşıyorum.

Yazımın başlığı: “Bozkırdaki Kıvılcım Enstitülüler” bir söyleşi kitabının da adı. Yazarı Mahmut Makal. Makal’ı ilk yazdığı kitap olan “Bizim Köy” ile tanımıştık. Köyün içinden yazılan ilk kitaptı “Bizim Köy”. Yazımı paylaşırken, bol okumalı ve sağlıklı günler diliyorum tüm okurlarımıza.

“Bozkırdaki Kıvılcım Enstitülüler, Mahmut MAKAL’ın son kitabının adı. Kitap Ağustos 2005’te Piramit Yayıncılık tarafından yayımlanmış. Yazarın bugüne kadar yayımlanmış yirmiye yakın eserinden biri olan bu son kitabı 207 sayfadan oluşuyor. Kitapta otuza yakın Köy Enstitüsü mezunu öğretmenle yapılmış söyleşiler yer alıyor. Bu söyleşileri okuduğunuzda gerçekten de “Enstitüler”in Anadolu bozkırlarında bir kıvılcım olduklarını ve bulundukları yeri aydınlatmak için harcadıkları çabaların yakın tanığı oluyorsunuz.

Kitapta Bedri Rahmi EYÜBOĞLU’nun 1 Şubat 1954’te yazdığı bir yazı önsöz olarak kullanılmış. Eyübolu bu yazısının bir yerinde enstitüler ile ilgili bir tespitte bulunuyor. “Köy Enstitüleri milletçe öğüneceğimiz, çok güzel, çok büyük bir makine idi. Üstüne üstelik dışarıdan gelme, gümrükten geçmiş değildi. Yerli malı idi. Bu düzeni kuran bizim maarif ordumuzun çeşitli kademelerinde savaşmış tecrübeli öğretmenlerdi…” (Sayfa 9)

  1. sayfada Ali ARI’nın okuduğu Tarım makinaları Yüksek Uzmanlık Okulu’ndaki anıları bir dönem Köy Enstitülerinde okuyanların toplum içinde nasıl aşağılandığını göstermesi bakımından örnek bir yazıdır bence. Ali Arı ve 17 arkadaşı Hasanoğlan’dan bu okula aktarılır. Ancak bu okulun “Rozet”ini bir türlü elde edemezler. Arı’nın deyişiyle okulun diplomasını alırlar ama rozetini alamazlar.

    Yazıları ve konuşmalarının hayranı olduğum Osman BOLULU’nun bir kaymakamla olan çatışmasını Osman Bolulu kendi sözleriyle ne güzel dile getirmiş! Ya Ahmet ÖZTUNA’nın “Ruso”nun “Emil” kitabını almak için verdiği mücadeleyi unutmak mümkün mü? Annesine durumu anlattığında annesinin “Ağlama, ben, baban duymadan bir koyunun yününü sana veririm, sen de o kitabı alırsın.” sözleri ve Öztuna’nın kitabı aldığında duyduğu mutluluk okuyan herkesi mutlaka duygulandıracaktır.

    63.Sayfadaki “Ey insan, Burası Senindir!..” başlıklı yazıda İsa SARIASLAN’ın anıları da hemen sizi sarıverir. Sohbetinin bir yerinde Sarıaslan şöyle diyor : “Yılmak yok sözlüğümde. Üç dönüm bahçe yaptım, her türlü meyveyi yetiştirdim. Bir de evcik (kulübe) yaptım kayanın yanına. Kayaların üstüne kocaman bir yazı yazdım: Ey insan, burası senindir.” Bütün bu güzellikleri yaratan Sarıaslan yaşamını kaydıran Adana olayını ve olay sonucu AP’lilerin yaptıklarını da asla unutmaz. (Merak edenler kitabı edinerek okuyabilir.) Söyleşinin sonunda Sarıaslan şöyle der : “Biz köy çocukları, toplumun gözünü açtık, diyebiliriz. Hatta birçok kör gözü de açmışızdır. Bu eylem, politika bezirganlarını da etkilemiş, yerinde duramaz etmiştir onları…” Makal bu söyleşiyi bir şiiriyle noktalar Sarıaslan’ın. Şiirin adı : “Çiçek Açacak” Ben buraya son dörtlüğünü almak istiyorum : “Çalışmak borç bize bağ bahçesinde/ Bu vatanın en kuytu köşesinde/ Benim gönlüm pulluk motor sesinde/ Çınladığı köyde çiçek açacak.”

    Kitapta yukardakilere benzer çok güzel anılar var. Kitabı bitirdiğinizde kendinizi otuz kişiyle değil de binlerce enstitülü ile sohbet etmiş gibi dolu dolu hissediyorsunuz. Mahmut Makal yetmişi aşmış yaşıyla üretmeye devam ediyor hâlâ.. Eline, beynine ve kalemine sağlık Makal öğretmenim”.

    (Mahmut Makal, ben bu yazıyı yazdıktan 12 yıl sonra, 10 Ağustos 2018 günü aramızdan ayrıldı.)