Son yıllarda ülkemizde ve dünyada boşanma oranlarının yükseldiğine dair haberler sık sık gündeme geliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, son 20 yılda evlenme sayıları azalırken boşanma oranlarında belirgin bir artış söz konusu. Dünya genelinde de benzer bir tablo var. Bu durum bazı çevrelerde “aile kurumunun çözülmesi” “aile kurumunun zayıflaması” olarak değerlendirilse de, aslında daha derin toplumsal ve bireysel dinamiklerin bir yansımasıdır. Boşanma oranlarının artışını anlamak, yalnızca aile yapısını değil, toplumun geçirdiği dönüşümü de kavramamıza yardımcı olur.
Eskiden çiftler, evlilikte yaşadıkları sorunları çoğunlukla “katlanma” ve “devam etme” üzerinden çözmeye çalışırdı. Bugün ise insanlar, duygusal doyumun, iletişimin ve karşılıklı saygının olmadığı bir evliliği sürdürmek istemiyor. Bu durum, özellikle kadınların ekonomik ve sosyal hayatta daha görünür olmasıyla doğrudan bağlantılı. Kadınlar geçmişe kıyasla daha bağımsız, daha özgür karar verebiliyor. Erkekler de evlilik içinde yalnızca “ekonomik gelir sağlayıcı” değil, “duygusal partner” olma sorumluluğu ile karşı karşıya kalıyor.
Toplumsal değişimlerin etkisiyle artık evlilikten beklentiler farklı. Eskiden “aynı çatı altında kalmak” yeterliyken, bugün insanlar “birlikte mutlu olmak” arzusunu öne çıkarıyor. Evliliğin sadece hukuki bir birliktelik değil, duygusal bir ortaklık olması gerektiği fikri güçleniyor. Bu beklenti karşılanmadığında ise çiftler boşanmayı bir seçenek olarak görüyor.
Peki bu artışın olumsuz sonuçları yok mu? Elbette var. Özellikle çocuklar açısından boşanma, her zaman dikkatle yönetilmesi gereken bir süreçtir. Çocuğun anne ve babası arasında sıkışmaması, duygusal ihtiyaçlarının göz ardı edilmemesi büyük önem taşır. Boşanma oranlarındaki artış, aynı zamanda psikolojik destek ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Çünkü her boşanma, yalnızca iki kişinin ayrılığı değil; ailelerin, çocukların ve sosyal çevrenin de etkilendiği bir dönüşüm demek.
Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur: Boşanma oranlarının artması, toplumun “daha mutsuz” olduğunu göstermiyor; aksine bireylerin “mutsuz bir evliliğe mecbur kalmama” konusunda daha cesur hale geldiğini gösteriyor. Elbette amaç, evlilikleri zedelemek değil; ama sağlıksız ilişkilerin sürdürülmesindense, sağlıklı ayrılıkların tercih edilmesi toplum için de daha iyidir.
Dolayısıyla bugün bize düşen görev, artan boşanmaları yalnızca bir “aile krizi” olarak görmek yerine, bu yeni toplumsal gerçeği doğru anlamaktır. Sağlıklı evlilikler kadar, sağlıklı boşanmaların da mümkün olduğunu bilmek ve özellikle çocukların zarar görmemesi için bilinçli adımlar atmak gerekir.
Sağlıklı Boşanma Mümkün mü?
Evet, mümkün. Boşanmayı yalnızca bir ayrılık değil, aynı zamanda yeni bir hayatın başlangıcı olarak görmek gerekir. Elbette her boşanma sancılıdır; ancak çatışmalı, sağlıksız bir evliliği sürdürmek, çoğu zaman boşanmaktan daha yıpratıcı olabilir. Sağlıklı boşanma, çiftlerin birbirini suçlamak yerine sorumluluklarını üstlendiği, çocukların arada kalmadığı, gerektiğinde profesyonel destek alındığı bir süreçtir.
Burada önemli olan, “boşanma oranlarının artması”nı otomatik olarak olumsuz yorumlamamaktır. Bu artış, aynı zamanda bireylerin mutsuz bir evliliğe mecbur kalmadığını, kişisel özgürlüğün ve yaşam kalitesinin önemsendiğini de gösterir. Toplumsal olarak bu yeni gerçekliği kabullenmek, boşanmış bireyleri ötekileştirmek yerine desteklemek, çocukların psikolojik ihtiyaçlarına öncelik vermek hepimizin sorumluluğudur.
Sonuç olarak
Boşanma oranlarındaki artış, bize hem aile yapısının dönüşümünü hem de bireylerin değişen beklentilerini gösteriyor. Bu tabloyu yalnızca bir “kriz” olarak görmek yerine, bir “gerçeklik” olarak kabul etmek gerekir. Sağlıklı evlilikler kadar, sağlıklı boşanmaların da mümkün olduğunu bilmek topluma güç katacaktır.
Sorulması gereken soru şu: “Evlilikleri kurtarmak mı daha önemli, yoksa bireylerin ve çocukların ruh sağlığını korumak mı?” Belki de ikisini dengeli bir şekilde yapabilmek, gelecekte daha güçlü bir toplumun anahtarıdır.
"Değerli okuyucularım, yazılarım ile ilgili görüş ve önerilerinizi benimle paylaşmanızı çok isterim. Geri bildirimlerinizi info@sakiripek.com adresine gönderebilirsiniz. Teşekkürler!"