Başlıkta kullandığım bu sözü atalarımız binlerce yıl önce dile getirmiş ve hepimizi uyarmış. Toplumda barışı sağlamanın, birlikteliği sürdürmenin tek yolu bölüşümde adaleti sağlamaktan geçmektedir.
Bölüşümde adaleti sağlamak aslında tüm siyasi ve ekonomik sistemlerin en temel hedefi ve vaadidir ama bu gün konumuz ekonomik ya da siyasi sistemler değil, aç açına okula giden ve okulda da açlığa mahkûm edilen çocuklar.
Test ile tost arasına sıkıştırılmış bir eğitim sisteminde çocuklarımıza yazık ettiğimizi, onların geleceğini çalıp çocukluk ve gençliklerini heba ettiğimizi sanırım herkes kabul ediyordur.
Bir çocuk düşünün varsıl arkadaşları kantinden çift kaşarlı sucuklu tost alıp hüpletirken aynı sınıfta, yan sırada oturan yoksul bir ailenin çocuğu tuvalet çeşmesinden musluk suyu içip, açlığını bastırmaya çalışıyor…
Bir çocuk düşünün ailesinin yoksulluğundan utandığı için anacığının bir parça ekmek ve belki bir dilim peyniri anca koyabildiği beslenme çantasından utanıp arkadaşları görmesin diye gizli gizli yemek yiyor.
Bir anne düşünün çocuğunu beslenme çantasına bir şey koyamadan aç açına okula gönderiyor.
Bir baba düşünün okula giden çocuğunun cebine üç kuruş harçlık koyamadığı için gönlü bulanıyor.
Hak mıdır, revamı mıdır, adalet midir?
Beni tanıyan dostlar bilir bir müddet Kazakistan’da bulundum çoluk çocuk ailece gitmiştik. Orada çocuklarım Kazak okullarına gitti beni en çok şaşırtan olay okullarda kantin olmaması ve her okulda her öğrenciye yemek verilmesiydi. Sosyalist sistemden kalma ama kapitalist sisteme geçince bozulmadan korunmuş son derecede doğru, adaletli ve eşitlikçi bir uygulama olarak gördüm bunu.
Malum ülkemizde devasa bir ekonomik kriz var, durum geçmişten çok daha vahim. Eski Türkiye’de de çok ekonomik kriz yaşanmış olsa da gıdaya erişim hiç bu kadar büyük bir sorun oluşturmamıştı. Çünkü halkın çok büyük bir kısmı ya köylerde yaşıyordu ya da kente göçmüş olsa bile köyle bağlantısı kopmamıştı, geçim sıkıntısı çekse dahi kendi tarlasından, bağından bostanından elde ettiği gıdaya erişimi vardı markete, kasaba, manava muhtaç değildi.
Eski Türkiye’de para ekonomisi bu kadar yaygın da değildi özellikle kırsalda yaşayan birçok insan başta gıda ve yakacak olmak üzere birçok temel gereksinimini kendi üretiyordu. Aile dayanışması da çok daha üst bir seviyedeydi üstelik.
Bugünün Türkiye’sinde ise artık nüfusun çok büyük bir kısmı köyden, tarımsal üretimden kopuk bir halde kentlerde yaşıyor. Doğal bir sonuç olarak da artık gıdasını kendi üretemiyor pazara, markete gidip para ile satın almak zorunda kalıyor.
Sonuç olarak halkımızın gıdaya erişimi artık çok zorlaştı, bu durum doğal olarak büyüme ve gelişme çağındaki çocuk ve gençleri daha da fazla etkiliyor, onların zekâ ve beden gelişimleri olumsuz etkileniyor, öğrenme yetenekleri sınırlanıyor.
Memlekette vaziyet bu haldeyken bu gerçeğin farkında olan ve çözüm üretmeye çalışan İYİ Parti’nin, “Devlet okullarında okuyan çocuklara sabah kahvaltısı ve öğle yemeği verilmesi amacıyla” Meclis’e sunduğu önerge, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Ayrıca CHP’nin ‘okullarda bir öğün yemeğin çıkması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasıyla ilgili verdiği araştırma önergesi de reddedildi.
İYİ Parti’nin teklifinde 2021-2022 eğitim ve öğretim yılında okul öncesi eğitim, ilkokul, ortaokul ve liselerde 16 milyon çocuğun olduğunu ve bu çocuklara tanınacak ücretsiz beslenme hakkının bütçeye maliyetinin ise sadece 61 milyar 125 milyon TL olduğu söyleniyor. Sadece ve sadece 3,2 milyar dolar Suriyelilere harcanan 100 milyar doların yanında devede kulak bile sayılmaz değil mi?
Ama iktidar bunu reddetti…
Neyse ki seçimlere şunun şurasında sadece altı ay kaldı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “İktidara gelir gelmez okullarımızda bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını hemen hayata geçireceğiz” diyor…