Erdoğan, “Bir felakettir gidiyoruz” demiş. Daha önce de yazdım, söyledim doğa olayları akıl ve bilim çerçevesinde yönetilemezse hemen her zaman bir felakete dönüşür.
Herhangi bir doğa olayı felakete dönüştüyse, emin olunuz ki orada bir yönetim zaafı, bilgisizlik ve beceriksizlik var demektir…
Eski çağlarda insanların bilgi ve teknoloji seviyesi çok düşüktü, doğa olaylarının etkilerinden kendilerini korumakta bu yüzden çok zorlanmışlardı. Kıtlık, kuraklık, salgın hastalıklar, depremler, seller, yanardağ patlamaları ve benzeri doğal olaylar insanları geçmişte kırmış geçirmişti.
Oysa bu gün bilgi ve teknoloji seviyemiz doğa olaylarının insanlara zarar vermesini, kırıp geçirmesini engellemekte yeterlidir. Fakat görüyoruz ki bu gün dahi birçok doğa olayı eskisi kadar olmasa da insanlara zarar verebilmektedir. Fakat bunun sebebi artık bilgi ve teknoloji yetersizliği değil, ekonomik sebepler ve yönetim beceriksizlikleridir.
Doğa olaylarının felakete dönüşmesini engelleyebilecek önlemler pahalıdır, doğa olaylarını öngörmek, önceden önlem almak ve sonrasında kurtarma çalışmaları hep bir ekonomik güç ve yeterlilik meselesidir.
Örneğin deprem olacağını hepimiz biliyoruz, bilmeyen var mı?
Depremin nerelerde olacağını, ne şiddette olacağını ve depremden etkilenmeyecek yapıların nasıl yapılacağını da biliyoruz değil mi?
Ama göreceli olarak çok düşük şiddetlerde depremler olduğu zaman bile bu ülkede binalar yıkılıyor, insanlar yaralanıp, ölüyor ve bir sürü mal kaybı yaşanıyor, neden?
Bunun birinci sebebi yönetim beceriksizliği ve ikinci sebebi ise ekonomik güç yetersizliğidir!
Elbette sadece deprem değil, son dönemlerde sıkça yaşanan orman yangınları, sel baskınları ve salgın hastalık dâhil birçok doğa olayının felakete dönüşmesi hep yönetim beceriksizliği ve ekonomik yetersizlik yüzündendir.
Siz deprem bölgesine, fay hattı üzerine depreme dayanabilecek güçte binalar yapmazsanız depremlerde can ve mal kaybı yaşanması kaçınılmazdır.
Siz yangın riski olan ormanlarda gerekli önlemleri almaz, çıkacak yangınlara müdahale edebilecek yeterli donanım ve insan gücü bulundurmazsanız ormanların yanacağı, sizin de seyretmek zorunda kalacağınız muhakkaktır.
Siz sel yatağına bina yapıp, binayı da sele dayanabilecek teknik özellikte yapmazsanız sel olacağı, binaların yıkılacağı, insanların sele kapılıp öleceği aşikârdır. Bu günkü teknolojik olanaklar çerçevesinde bir sel erken uyarı sistemi kurmayı ihmal etmeyi kim nasıl izah edebilir? Meteoroloji bilimi tarafından ne miktarda yağışın, nerede, ne zaman düşeceğini açık ve net olarak söylenebilirken kim neden o bölgede yaşayanları uyarmaz?
Bakın sel ile ilgili bir anımı anlatayım. Kazakistan’ın Almaata şehri yüksek dağların arasında bulunan bir vadinin çıkışına kurulmuş. Almaata’ya ilk gittiğimde şehri gezdirirlerken Medeo dağına da çıktık. Yol bir vadi tabanında ilerliyordu ve vadi tabanında oldukça zararsız görünen, etrafı yemyeşil, görkemli ağaçlar ile kaplı şahane bir dere, şırıl şırıl akıyordu. Yolun bir noktasında otomobilimiz canavar dişlerine benzeyen devasa bir çelik yapının içinden geçti.
Merak ettim ve bu ne? Diye sordum. Rehberim bu sel kapanı dedi, bu dağlara bol kar düşer, ani bir ısınmada karlar hızla erirse burada sel riski ortaya çıkıyor, dağdan sel gelirse sürükleyeceği ağaç ve kaya parçaları şehre ulaşamasın diye 50’li yıllarda yapılmıştır dedi. İlk defa böyle bir şey görmüştüm çok şaşırdım ve elbette bunu yapan, bu tedbiri alan akla hayran oldum. Rasyonel aklın ve bilimsel yöntemin rehberliğinde alınan her önlem gibi bu önlemin de bir doğa olayının felakete dönüşmesinde ne kadar etkili olduğunu söylemeye bile gerek yoktur sanırım.
Rasyonel akla ve bilimsel yönteme saygısı olmayan, ekonomide kaynak tahsislerini doğru yapamayan yönetimlerin sonra “bir felakettir gidiyor” diye sızlanmasının hiç bir faydası olmaz. Bu tip sözleri anlayışla karşılamak ve mazur görmek asla mümkün değildir.