BİLİMSEL ÖZGÜRLÜK

Türkiye’nin en önde gelen Tıp Fakültelerinden biri olan Hacettepe Tıp Fakültesinin mezuniyet töreninde yeni mezun olan Dr. Kaya Avşar, “Bilim baskıların, siyasi kaygıların olmadığı, demokrasinin ön planda olduğu özgür platformlarda ilerler.

Türkiye’nin en önde gelen Tıp Fakültelerinden biri olan Hacettepe Tıp Fakültesinin mezuniyet töreninde yeni mezun olan Dr. Kaya Avşar, “Bilim baskıların, siyasi kaygıların olmadığı, demokrasinin ön planda olduğu özgür platformlarda ilerler.

Aidiyet duygusu yüksek akademisyenlerimiz kendi kaderlerini kendileri belirlediğinde daha ileriye gidebileceğimizi düşünüyorum. Üniversite idare kadrolarımızın önceliği de siyasilerin beklentilerini karşılamaktan çok üniversitemizdeki bilim insanlarının isteklerini değerlendirmek olmalıdır” sözlerini dile getirince siyaseten atandığı beli olan dekan yerinden zıplamış…

Zıplayıp kürsüye fırlayan ve telaş içinde Dr. Kaya Avşar’ın bilimsel ve akademik özgürlükler ile demokrasi vurgusunu dile getirdiği konuşmasını kesmeye çalışan Dekan Prof. Dr. Deniz Demiryürek açıkça söylemek gerekirse oldukça komik bir hale düşmüş.

Görüntülerde izledim, dekan yeter ama başıma iş açacan utangaçlığı içinde telaş ile koşturup konuşmayı kesmeye çalışırken dekanın bu girişimi üzerine mezuniyet törenine katılan öğrenci ve öğrenci yakınları durumu protesto ederek dekanı yuhalamaya başlıyor. Tepkileri gören dekan geri adım atıyor ve konuşma tamamlanıyor.

Eeeee bileğinin hakkı ve seçimle değil de siyasi kayırmacılıkla belli makamları işgal eden yöneticiler değil mi bu toplumun en büyük sorunu?

Bakın bu sorun geçmişten bu güne taşıdığımız en önemli sorunumuzdur, yıkılan Osmanlının yıkılma sebebi de tamamı ile bilimsel özgürlüklere ve liyakate zerrece önem vermemesi, sadece ve sadece sadakati önemsemesidir.

Dünya koskoca bir keşifler ve icatlar çağı yaşamış amma ve lakin Orta çağ karanlığından sonra parlayan bu aydınlanma döneminde Osmanlı hanedanının idaresi altında yaşayan halklardan hiç kimse bu çağa katkı sunacak bir icat ve keşifte bulunamamış, bir sanat eseri ortaya çıkaramamış. Sanatsal tasarımları ve bilimsel icatları bir yana bırakın coğrafi keşifler akımına bile iştirak edememiş bir toplumdur Osmanlı toplumu.

Bu kısırlığın kültürel, hukuki ve idari nedenlerini arayıp bulmadan öğrenip bu günlere yansımasını engellemeden Türkiye’nin gelişmişlik sorununu çözemez ve kalkınmasını sağlayamayız.

Bu kısırlığın önemli bir sebebi elbette rasyonel aklı, bilimi ve sanatı hukuken yasaklayan İslam şeriatının toplumun karar alma ve kanun yapma süreçlerinde çok etkili olmasıdır.

Osmanlı İmparatorluğunda iktidar tarihin görüp görebileceği en saçma şekilde belirlenirdi. Bir sürü köle kadından olma bir sürü oğlan çocuğu, kan ve şiddet dolu bir süreçte ölümüne yarışır, kazanan iktidarı ele geçirir padişah olur, kaybedenler ise ya öldürülür ve yahut da ölümüne kadar ölüm korkusu ile dolu bir tür mapus hayatı yaşardı.

Şehzadelerin iktidar mücadelesi yaşlarının küçük olması ve benzeri birçok durum yüzünden anneleri hasekiler tarafından yürütülürdü. Oğlunu iktidara getirmek ve hayatta kalmasını sağlayarak valide sultan mevkiine yükselme seçeneği ile oğlunun ölümünü seyretmek ve ücra bir köşkte ölene kadar yalnız yaşamak seçeneği arasında kalan bu köle kadınlar dini ve askeri bürokrasi ile her türlü şarta razı olarak bir ittifak kurmak zorunda kalırdı. Üstelik Osmanlı da tek dert iktidar olmak da değildi, iktidar olduktan sonra iktidarda kalmak da başlı başına ölümcül bir sorundu.

Dini bürokrasiye taviz vererek iktidara gelen, onun vesayeti altında iktidar olan ve o vesayet odağı ile uzlaşarak iktidarda kalmaya çalışan padişahların dinin düşman olduğu bilime, hele hele de bilimsel özgürlüklere cevaz vermesi elbette düşünülemezdi. İşte bu yüzden Osmanlı’da bilim gelişmedi ve bilim gelişmeyince teknolojik gelişme de olmadı.

Malum ekonominin temeli üretimdir ve üretimin temeli ise üretim bilgisi yani teknolojidir. Teknoloji ise sadece ve sadece bilim tarafında yaratılabilir. Bilimin ve bilimsel özgürlüklerin olmadığı bir toplumda teknoloji yaratmak hiçbir şekilde mümkün değildir. Teknoloji gelişmeyince üretimde başarılı olup, zenginleşmek ve güçlenmek de mümkün olmuyor elbette.

Görüldüğü üzere bilimsel özgürlük bir toplumun kaderini belirleyen geleceğini şekillendiren en önemli unsurdur. Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Hacettepe’de bir öğrencinin bilimsel özgürlük ve demokrasi isteğine tahammül edemeyen, siyasi iktidardan korkup konuşmayı kesmeye çalışan bir yönetici bu yüzden Türkiye’nin geleceği için en büyük tehdit ve en büyük beka sorunudur.