Sevgili dostlar alışıldığı gibi Türkiye İstatistik Kurumu 2021 yılı 1. Çeyreğe ait büyüme rakamlarını açıkladı, vallahi açıklanan rakamlara göre bi büyümüşüz bi büyümüşüz sormayın gitsin.
Bu verileri görünce aklıma bir Nasrettin Hoca fıkrası geldi: Günün birinde hocanın canı ciğer yahnisi çekmiş, kasaba uğramış, şöyle güzel damarsız bir kuzu ciğer almış, tertemiz ayıklatmış, geçerken de eve bırakıp sıkı sıkıya “hanım akşama bol soğanlı güzel bir yahni yapıver” diye tembihlemiş. Hocanın hanımı ise akşamı boş verip, konu komşuyu toplamış misafir ağırlamış, yaptığı ciğeri afiyetle götürmüşler. Hoca akşam gelmiş, hevesle sofraya kurulmuş bakmış ciğer ortada yok, “Hanım nerede bu ciğer” diye sormuş. Hocanın hanımı “ah bey sorma, şu namussuz kedi ciğeri kaptı yedi, gitti canım ciğer” diye yanıtlamış. Hoca sıska kediye bir bakmış gitmiş, teraziyi alıp kediyi tartmış sonra “hanım hanım bu tarttığım kediyse ciğer nerede, ciğerse kedi nerede” diye sormuş…
Misal bu misal; büyüme buysa halk niye fakir? Niye millet işsiz? Niye milyonlar açlık sınırının altındaki bir asgari ücretle çalışıyor? Diye sormak gerekmez mi?
Şimdi gelelim TÜİK tarafından açıklanan verilere enflasyonun yüksek olduğu ve doğru ölçülemediği ülkelerde hesapları dolar cinsinden takip etmek gerçeğe biraz daha yakın sonuçlara ulaşmamıza yardımcı olacaktır. Buna göre TÜİK verileri ile GSYH’nin 2021 yılı birinci çeyrek değeri cari fiyatlarla ABD doları bazında 188 milyar 65 milyon olarak gerçekleşti. Bu değer 2020 yılında 176 milyar 579 milyon dolar kadardı. 2020 yılının 3.Çeyreğinde ise 196 milyar 569 milyon dolar, 4.Çeyreğinde ise 191 milyar 633 milyon dolardı. Görünen o ki 2021 yılı 1. Çeyreği hem 2020 yılı 4.Çeyreği ve hem de 3. çeyreğindeki Dolar bazındaki GSYH rakamına göre gerilemiş bulunmaktadır. Bu son derecede önemli bir gelişmedir. 2020 yılı dolar bazındaki GSYH’nın 717 milyar dolar ile 760,7 milyar dolarlık 2019 yılı GSYH hasılasının altında kaldığını düşünürsek bu gelişme endişe vericidir. Dolar bazındaki küçülme bu senede devam edecek gibi görünmektedir.
İşin açığı büyüme rakamları benim pek de itibar ettiğim bir gösterge değildir, bir ülkede büyüme pozitif ve hayli yüksek olsa dahi bu halkın refahının artacağına işaret etmez.
Şöyle düşünün 100 kişinin yaşadığı bir köyünüz var köyünüzde herkes ekiyor biçiyor, davar güdüp geçiniyor olsun. Bu köyde üretilen mal ve hizmetlerin de değeri 10 milyon lira olsun, kitabi olarak kişi başına düşen gelir 100’er bin lira olur. Eğer bu gelir çok eşitliksiz dağılmamışsa köylü gül gibi geçinir gider, kavga dövüş, hır gür çıkmaz. Fakat bu köylülerden biri çıkıp bu köye bir maden ocağı açar, etrafı toza çamura bular, suları zehirler, ağaçları keser, meraları yok eder ama yılda 20 milyon lira gelir elde ederse köyün hesabı değişir. Madenin tahribatı sonucunda ekin ekilmez, davar güdülmez olur geri kalan 99 köylünün geliri düşer. Diyelim ki o 99 köylünün geliri de 5 milyon liraya düşmüş olsun. Bu halde köyün toplam üretimi 25 milyon liraya çıkmış ve köyün ekonomisi büyümüş olur. Peki köyün ekonomisindeki bu büyüme köylünün çoğunluğunun refahına hizmet etmiş, onları daha mutlu ve müreffeh kılmış olur mu? O maden sahibi 1 köylünün keyfinin yerinde olacağı, bakın ne güzel köyümüzün ekonomisi büyüdü diyeceği muhakkaktır da diğer köylüler ne der, ne yapar?
İşte bu yüzden büyüme elbette dikkatle takip edilmesi gereken bir göstergedir, lakin çok da fazla anlam yüklememek gerekir.
Ben bu yüzden kalkınma kavramına büyümeden çok daha fazla önem veririm, kalkınma yaratmayan bir büyümeyi hormonlu ve sağlıksız bir büyüme olarak tanımlarım.
Siyasi partilerin ana hedefi kalkınmayı sağlamak, kalkınma yaratacak bir büyüme politikası uygulamak olmalıdır. Aksi halde sosyal ve siyasal huzurun bozulması kaçınılmazdır.
Ülkemizin acilen hormonlu büyüme sevdasından vaz geçip, sürdürülebilir, kitlelere refah getiren, sağlıklı bir büyüme politikasını uygulamaya ihtiyacı vardır.
Aksi takdirde, demedi demeyin biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar…