BENDEN KAÇAN KOMŞU KIZI VE…

Yaşantım boyunca, hiçbir konuşmamda ve hiçbir yazımda, sporda demokrasi, gençlik ve şiddet konularındaki  kitaplarımda, tüm dinleri kapsayan inançları ve yaşama biçimlerini ötekileştiren ifadeler kullanmadım. Sadece, çocukların, gençlerin, kadınların, baskı anlamına gelen yöntemlerle bir inanca, bir yaşam ve giyinme biçimine zorlanmasına güzel Türkçe’mizin güzel kelimelerini kullanarak karşı çıktım.

Yazılarımda ve kitaplarımda, bir kadın için “ Başı açık veya başı kapalı” ifadesine de yer vermedim. Başında bir giysi çeşidi olsun veya olmasın nihayetinde o bir insan, o bir kadındır. Başta bir giysinin kullanılması sadece giyim şeklidir. O zaman, başına kendi istediği bir giysi çeşidini koyan bir kadın için “Şapkalı”, “Bereli”,”tülbentli” mi demeliyiz. Pantolonlu, etiketli, şortlu olanlara da giysilerine göre mi nitelemede bulunacağız?

Bugün, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı ve bazı bakanlıkların katkısı ile çocuklara yönelik dinsel ağırlıklı girişim ve uygulamalarına, yine aynı şekilde karşı çıkıyorum. Çünkü, gerçekten, geleceğe, ağır şiddet çeşitlerine uygun ortamlar hazırlıyorlar. Dinsel ağırlık tanımlanması yapıyorum, ancak asla dinsel içerikle, insan aklı ve vicdanı ile hiçbir ilgisi yok yapılanların. Başarılı olamamalı bu girişimler. Çağımızın çok çok gerisinde bile uygulanması olanaksız içerikteki bu girişimlerin, hukuk, demokrasi ve şiddetsiz tepki yöntemleri ile durdurulması zorunlu. 

Bu çok tehlikeli, insanlık anlayışına ve bilimsel gerçeklere asla uygun olmayan içerik ve yöntemlere elbette inananlar var, hep var olacaktır, gerçek insanlık tarihi başlayana dek. Gerçek “İnsanlık Tarihi”; yalanın, hakaretin, iftiranın, tehdidin, öldürmenin, öldürülmenin, insana, hayvana ve doğaya yönelik şiddet türlerinin, yokluğun, yoksulluğun, eşitsizliğin her yerde sonlandığı gün başlayacaktır. Bu kuşaklar elbette göremeyecek, ancak binlerce, milyonlarca, hatta milyarlarca yıl sürse de bu şiddet türleri mutlaka bitecektir, bitmelidir, şiddetsiz yöntemlerle bitirilmelidir.

Şimdi, saygı duyduğum, ancak benim inancımda bulunmayan yaşanmış bir örnekten söz edeceğim.

Kapıları  karşı karşıya olan iki komşu kadın sohbet ediyor. Bende  evden çıkmak üzereyim.  35 yaşından büyük olduğunu sandığım komşu kızı belirdi kapıda. Beni görür görmez hızla kaçtı. Başında  bir giysi ile tanıdığım komşu kızı ve genç bir anne idi hızla evin içine kaçan.  Evde bir yabancı bulunmadığından o an için başında giysi yoktu. Saçlarını görmemem için  kapıdan hızla evin içine doğru gitti.

Başında hiçbir giysi çeşidi bulunmayan komşu kızının hızla kaçışını, benim gibi ondan yaşça çok büyük bir insanla nasıl ilişkilendirmeliyim? Saçlarını görseydim, gerçekten ona anlatıldığı, hatta öğretildiği gibi mi etkilenecektim, günah  işlemiş mi olacaktı? Elbette hayır, hayır, hayır.

Ancak… Uzman Psikolog Şenay Ölmez’in dediği gibi “Her Şey Aileden Başlar.”

Günümüzde ise ibadethanelerde, bağlantılı örgütlerde ve topluluklarda da başlayabiliyor ve devam edebiliyor.

İnanç işte.

İnsan soyu, insan türü, insana, hayvana ve doğaya şiddeti bitirmek için öncelikle inançlar arasındaki farklılıkların ürettiği sorunları çözmeli, uzlaşmalı, sevgi, hoşgörü, saygı ve dostlukta buluşabilmeli, yan yana veya yakın yaşamayı başarmalıdır.

Sorun da en büyük sorumluluk ve yük “iyilerin” omuzlarında, bedenlerinde, akıllarında. O iyiler, şiddet içermeyen görüşlere ve inançlara saygı duymalıdır. İnancım ve görüşüm, doğal zenginlik olan farklılıklara çoğunlukla saygı duyulduğu yönünde.

Bunun başarılabilmesi için insanların köyden kente, ulusal düzeyden uluslararası alanlara kadar haklara ve yasalara dayalı olarak dernek, federasyon, konfederasyon ve benzeri şekillerdeki tüzel kişiliklerde buluşması, örgütlenmesi ve aralarında hoşgörülü ilişkiler, iletişim kurması gerekiyor.

Yetmez.

Siyasetin, Anayasal kuruluşların, Bakanlıkların, hükümetlerin ve başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere dinsel kuruluşların demokratikleştirilmesi de zorunlu. Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm inançları kapsayan, demokratik kitle örgütü şeklindeki inanç birliklerinin üst kuruluşu haline getirilmeli ve hizmetleri gönüllülük ağırlıklı olmalıdır.

Yerin üstündeki insan melekler, iletişim, örgütlü demokrasi, adalet ve güvenlikle ilgili konuların yalana, iftiraya, hakarete ve tehdide değil, sevgiye ve dostluğa dayandırılması için, şiddetsiz mücadeleye devam.  

Haydi, kadın, erkek insan melekler!