Bugünkü yazımda sizlere ilkokul öğretmenim, yazar, öykücü Behzat Ay’ı anlatacağım. Kendisine yazdığım bir şiiri de sizlerle paylaşacağım. Aramızdan ayrılışının 23.yılında sevgi ve özlemle andığım sevgili öğretmenimi.
Behzat öğretmenimle en son 8 Temmuz 1999 gecesi telefonda görüşmüştüm. 14 Temmuz’da görevli olarak Sinop’a gidecek, 30 Temmuz’da dönecektim. Bu tatilden çok bir görevdi. Görev yaptığım 50.Yıl Yetiştirme Yurdu’nda 15 çocuğu 15 günlüğüne Sinop’a götürecek, Sinop’un tarihi ve turistik yerlerini gezdirecek ve denizden yararlanmalarını sağlayacaktım. Tatil dönüşü de öğretmenimle Mersin Aslanköy’e gidecektik.
14 Temmuz sabahı çocukları ve bizi Sinop’a götürecek kurum arabasını binerek yola çıktık. Erken çıktığımdan gazetemi –Cumhuriyet- ancak Çankırı’da alabildim. Gazetenin birinci sayfasında küçücük bir haber dikkatimi çekti “Behzat Ay’ı uğurluyoruz.” Hemen haberin devamını okudum ve gözlerim dolu dolu oldu. Beş gün önce telefonda konuştuğum öğretmenim artık yaşamıyordu.
Yolda anılarım beni 36 yıl geriye götürdü. Kızılcahamam Orhangazi İlkokulu ikinci sınıfına. Benim şiir çabalarıma destek olan, hafta sonları beni evine götüren, Türkiye’nin en büyük ozanlarından Hasan Hüseyin’le tanıştıran ve yıllar sonra bile sesini duyduğumda içimi mutlulukla dolduran sevgili öğretmenim yoktu. Ben de öğretmenimin yolunu izlemiş ve öğretmen olmuştum. Kendim gibi Yetiştirme Yurdu’nda büyüyen çocukları Sinop’a tatile götürüyordum ama yüreğim İstanbul’da idi.
Çocukların beni çağırmasıyla anılardan sıyrıldım. Bana aşıladığı okuma aşkı hâlen devam ediyor. Görüştüğüm ilkokul arkadaşlarımda da bu alışkanlık hiç kaybolmamış. Bunu bize siz aşılamıştınız sevgili öğretmenim. Her gün beslenme saatine kadar bize sırayla kitap okuttururdunuz. Ben yurttan geldiğim için ve şiir yazma çabalarım nedeniyle sizin gözünüzde ayrıcalıklı bir yere sahiptim. Beni oğlunuz Taner’den hiç ayırmazdınız. Evden kitaplar getirerek, gelişmemi sağladınız. Kızılcahamam Soğuksu’da bulunan iki ayıya yazdığım şiirden dolayı Ozan Hasan Hüseyin’le tanıtırmış, o şiirimi okuduktan sonra bana “Kocaoğlan” demeye başlamıştınız. Biz öğrencileriniz de size “Ahmet Tarık Tekçe” adını takmıştık. Çünkü ona çok benzetirdik sizi.
İyi ki öğretmenimiz oldunuz ve iyi ki bize okuma aşkını aşıladınız. Siirt’e tayininiz çıktığında ne kadar üzülmüştük. Bizleri teselli etmek yine size düşmüştü. Bizlerin içine yaktığınız eğitim meşalesi hiç sönmedi. Bunu siz de biliyordunuz.
Huzur içinde uyuyun sevgili öğretmenim. Bizler aydınlattığınız yolda yürümeye devam ediyoruz.
İÇİM AYDINLANIYOR ÖĞRETMENİM
Bir aile gibiydik o çatı altında,
Hem annem hem babamdınız benim.
Güler yüzle gözüme baktığınızda,
İçim aydınlanmıştı öğretmenim.
Sizden öğrenmiştim a be ce’yi.
Sizinle sökmüştüm ilk heceyi.
Işığınızla aydınlattınız geceyi.
İçim aydınlanmıştı öğretmenim.
Benliğimde, canımdaydınız.
Yüreğimde kanımdaydınız.
Darda kalsam yanımdaydınız.
İçim aydınlanmıştı öğretmenim.
Okuma yazma öğrendiğim gün,
Benim için olmuştu bayram, düğün.
Okuma aşkıyla yanmıştı yüreğim.
İçim aydınlanmıştı öğretmenim.
Sizinle sevdim okumayı yazmayı,
Sizden öğrendim işlem çözmeyi,
Büyüğümü sayıp, küçüğümü sevmeyi,
İçim aydınlanmıştı öğretmenim.
Cehalet bilginizle ölüyor.
Yüzümüz sizinle daima gülüyor.
Sevginiz çığ gibi büyüyor.
İçim aydınlanıyor öğretmenim.