BAZI İNSANLAR ŞAİR DOĞAR!..

Hiç karşılaşmadım, tanışmadım, adını bile AZÂDE isimli kitabından okudum. İnan Durak Taş, kitabının başındaki ön söz yerine yazdığı yazıyı okuduğumda kardeşimin yazdığı bir yazıyı okuyorum gibi hissettim.

Kitabı, şair arkadaşım Uğur Küçük’e imzalayıp göndermiş, benim şiir okuma merakımı bilen arkadaşım da okumam için bana verdi “İnan Hocamın, çok güzel şiirleri var, okumak istersen?” diye. Ben de mutlulukla aldım böyle bir teklife hayır denmezdim, hele ki şiir okuyan, şiir yazmaya çalışan birisi olarak.

Epeyce bir zaman sonra, kitabı alıp koltuğuma oturup okumaya başladığımda; Ön söz yerine anneyle söyleşi yazısı, devamındaki anneye/anaya yazılan şiirler bana her haliyle tanıdık geldi. Hayır, İnan hocam değil, annesi. Annesinin, ellerindeki kuruyan hamurları ovalayıp karıncaların yuvalarına serpiştirmesiyle sanki annemi anlatıyordu.

Köydeki evimizin merdivenden avluya indiğimiz yerdeki asmanın dibindeki yuvasında yaşam mücadelesi veren karıncalara yemekten sonra kalan ekmek kırıntılarını yesinler diye yemek sofrasını silkelemesi ya da ablam silkeleyecekse oraya silkmesini tembihlemesi…

Dedim ya İnan Hocamı hiç tanımam, ne sesini duydum ne de fotoğrafında bile yüzünü gördüm. Ben koltuğuma oturmuş kitabın sayfalarında annemin izini sürerken o karşı koltukta oturuyor, ince parmaklarının arasında sigarası nazlı nazlı tüterken o içtiği kahve fincanını sağa sola çevirerek kendine dair bir şeyler arıyordu.

Bir ara, duygulanmaktan, ağlamaktan akan burnunu çekip: “Nasıl buldun şiirleri” diyor, gözlerinden sızan yaşları görüyorum içim burkuluyor ve siliyorum gibi geldi.

İki yüz yirmi dört sayfa kitabın yirmi altıncı sayfasında bitirmişti annesine yazdığı şiirler.

Bazı insanlar doğuştan kardeştir, bazı insanlar da doğadan kardeştir. Yerini yurdunu, adını, ülkesini rengini bilmezsiniz ama aynı duyguları taşır, aynı havayı solursunuz.

Kitabın ithaf bölümüne tekrar döndüm. Hüzünlü şiirler yazan İnan Hocamın omzunda bir el vardı. İthaf yazısında: “Öncelikle, sonsuz bir güvenle her daim ellerini omzumda hissettiğim çok Sevgili Eşime” diyordu. Şair, yazım kurallarını elbette biliyordu “Sevgili Eşime”nin, baş harflerini büyük harflerle yazmasındaki gerekçe, öylesine çok seviyorum ki imla kurallarını bile altüst edercesine demek istiyordu sanırım. Bir oğlu ve bir de kızı vardı, daha ne olsun ötesi yaşama dairdi, üstesinden gelinirdi.

Şair demek biraz da duygu insanı demekti, hele ki kadınsa değme gitsin.

İthaf sayfasındaki yazısının son paragrafında şöyle yazıyordu şair: “Bu kitap güçlü kadınlara, aşka inananlara, eylülü, yağmuru, kahveyi, kuşları ve kelebekleri sevenlere ithafımdır.”

Şair olmak, hele ki kadın şair olmak da böylesin inceliği gerektirdi elbette.

Altı yıldır gazetedeki köşemde yazarlardan kitaplardan söz ederim, ilk kez tanımadığım bir kişi hakkında bu kadar özel şeyler yazdım, umarım İnan Üstadım beni hoş görür. Belli ki ikimizi bu kadar yakınlaştıran “anne” duygusuydu.

Kitabında öz geçmişi yok, olmasını çok isterdim. Kitabına, şiirlerine erişemeyen okuyanlarımın tanıması için. İnan Durak Taş’ın “AZÂDE” isimli kitabını öneririm, kendinize benzeyen, yüreğinize dokunan çok şey bulacaksınız. Öz geçmişini okumadan da şiirleriyle şairini tanıyacaksınız.

Şiar üstat, İnan Hocam, yolunuz açık okuyanınız çok olsun. Sevgili okuyanlarım: Sizleri, Taş’ın bir şiiriyle baş başa bırakıyorum. Haftaya görüşmek dileğimle…

EZANDAN ÖNCE UYANIRDI ANNEM

“Ezandan önce uyanırdı annem!

Kadın dediğin güneş üzerine doğmadan uyanmalıydı çünkü

Bereketi kaçardı evin, rızkı kesilirmiş adamın

Çatlamış dudaklarından dualar süzülürdü sabahın soğuğunda

Buz tutardı yazmasındaki oyalar

Elleri hamur kokardı her daim

Sanki annem demek yemek demekti

Ellerindeki kuruyan hamuru bile ziyan etmez, ovalayıp karınca yuvalarına serpiştirirdi

Her şeye yeterdi annem!

Çünkü anne demek yetmek demekti”

“Şiir gibi kadınlar” şiiriyle, yazıma son verirken, şairi; kalemin gür ve özgür, okuyanın çok, yolun açık olsun dileğimle selamlıyorum.

Siz, şiir gibi kadınları sevdiniz

Şiir gibi güzel, şiir kadar büyüleyici

Biz, şiir yazılsın istedik adımıza

Güzelliğimizden değil, yüreğimizden bahseden

Siz beyaz ellerimize, ince parmaklarımıza dokunmak istediniz, kalbimizden akan nehirler hiç değmeden teninize

Biz, sevilmek istedik iki satır arasında

Bir dizeyle kırdınız bütün heveslerimizi

Siz, tavlamak için kullandınız birkaç ucuz şiir

Yana yakıla gece yarıları, bir dörtlüğün peşine düşüp ortak ettiniz suçunuza

Biz şiiri sevdik her şeyden önce

Terk etmeyen vefalı bir sevgili gibi,

Saçlarından tuttuk uyakları

Velhasıl bayım!

Siz şiir yazdınız,

Hatta en güzel siz yazdınız

Biz yine mısralarda tutuklu kaldık

Belki siz de haklısınız

Size öyle derin, öyle meftun bakmayacaktık