Başkaldırmanın öyküsü…

Walter Kaufman Varoluşculuğun çıkış noktası’;1956’da yazdığı “DOSTOYEVSKİ’DEN SARTRE’A VAROLUŞCULUK” kitabında özetle ”herhangi bir düşünce okulundan olmamak, herhangi bir inançlar kümesini , özellikle sistemleri yetersiz görmek. Sığlığını , bilgiçliğini ve yaşamdan yoksunluğunu ileri sürerek gelenekçi felsefeyi açıkça küçümsemek olarak betimlemiştir..

Walter Kaufman Varoluşculuğun çıkış noktası’;1956’da yazdığı “DOSTOYEVSKİ’DEN SARTRE’A VAROLUŞCULUK” kitabında özetle ”herhangi bir düşünce okulundan olmamak, herhangi bir inançlar kümesini , özellikle sistemleri yetersiz görmek. Sığlığını , bilgiçliğini ve yaşamdan yoksunluğunu ileri sürerek gelenekçi felsefeyi açıkça küçümsemek olarak betimlemiştir..

Özgürlük, varoluş ve kayısı kokteylleri

Loading...

Sürdürülebilir varoluşçuluk…

Loading...

Kadın adamı filozof yapar…

Loading...

bu köşede ortaokuldan başlayarak sürdürülebilir biçimde yaşamsal omurgamı oluşturan Varoluşçuluğu çok anlattım biliyorsunuz. “Şimdiki boş vermişliğim bir zaman çok önemsemişliğimin sonucudur” diyen Charles Bukowski gibi değilim yani .Ne ben ona nede varoluşçuluk bana hiç boş vermedik…Yukarda ki yazılarda başatlar Sartre ve Camus’dan çok söz ettim. Biraz daha geriye alalım filmi.Felsefe tarihinin önemli isimleri: Jaspers, Heidegger, Pascal, Kierkegaard, Sartre.. Azılı Hiristiyanlık düşmanı: Nietzche… Bağnaz bir Grek Ortodoksu: Dostoyevski. Ve Rilke ve Kafka ve Camus… Hepsinin beliren ortak özellik: KOYU BİREYCİLİK. Kaufman’ın baş yapıtında yan yana gelen tüm bu isimlerden altını çizdiğim kimi can alıcı geleneksel felsefe yerine Varoloşculuğu konuşlandırma katkılarını görelim. Sokrates mesela, Atinalı gençleri her şeyden önce kişiliğiyle ardından sürüklemiştir. Söyledi herhangi bir sözden daha çok karakteri yaşamı gençleri varlıkları ile başkalarınca sunulan öğretilerde yetinmez duruma sokmuştur. Sokrates onların yaşama yolu, düşünceleri önüne dikilen nesnel bir kafa tutma, örnek bir kişilik, yeni bir ahlakın gövdeleşmiş biçimiydi. Platon.. ‘Ben yeryüzüne bir ateş tutuşturmak için gönderildim bence daha da önemlisi bu ateşin yanmış olmasıdır.’ der. Kierkegard… hem duygunun bulanık alacakaranlığına, hem de herhangi bir sevimli duygu-düşünce birleşimine karşı durur, benimsemiş olduğu inançların saçmalığı üzerinde direnir. Ona göre ahlak iyiyi görme değil, bir karar vermeye sorunudur. Bilgilice ya da bilgisizce, nedenli ya da nedensiz, sorumlu ya da sorumsuz iki karar arasındaki çok önemli ayrım Kierkegard’ın gözünden kaçmıştır. Benlik gerçekte elle tutulmaz bir şeydir, olanaklar, korkular kararlarla anlaşılabilir ancak. Kierkegard’ın başlıca yanılgıları kendisinin şu iki özdeyişinde özetlenmiştir. ‘Tutkunun sonuçları tek güvenilecek sonuçlardır.’ ‘Çağımızın yoksun olduğu şey düşünce değil tutkudur.’ Der ki: ‘Hiristiyan olmak isteyen kimse gözlerini usundan(aklından) çekip koparmalıdır. Ustan ayrılmalı onunla ilgili hiçbir şey bilmemelisiniz; dahası ona öldürmelisiniz; yoksa tanrıların cennetine giremezsiniz.’ ‘Bir orospudur us.’ Çok bahsettiğim Jean_Paul Sartre’ı; Varoluşculuğun uluslararası geniş bir ilgi toplamasında başlıca etken onun yapıtlarıdır diyerek onu sizin okumanıza bırakıp sadede geleyim…. Varoluşçuluk bir politika felsefesi ortaya atmamış üstelik sözümona varoluşçular birbirlerinden çok ayrı politik kararlar vermişlerdir. Dostoyevski’yi, Kierkegard, Nietzche vb… kimisi hiç özveriden kaçınmamış kimisi kaçınmıştır. Böyle bir ölçüyle hiçbirini yadsımak doğru olmaz.. Hepsinin bu çorbada tuzu vardır…