BAŞA DÖNDÜ

Çocuklarını daha 5-6 yaşında okula gönderen ana ve babaların eğitimin ne olduğunu enine boyun bilmesi gerekir. Önce eğitimin ne olduğunun bilimsel tanımını verelim: Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir… Öğretim ise, eğitimin okul içindeki bölümünü kapsayan kısmıdır. Diğer bir deyişle öğretim, eğitimin okullarda planlı, programlı ve profesyonel kişiler tarafından verilen bölümüdür.

Bu tanımları verdikten sonra gelelim asıl konuya… Türkiye’de “eğitim ve öğretim” eskiye döndü. Yani Osmanlı İmparatorluğu dönemine götürüldü.
Okul öncesi yaşlardan liseyi bitirme aşamasına kadar öğrenim gören çocuklarımızı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Eğitim Bakanlığıyla tarikatlardan ve onlara bağlı dernek ve vakıfların eline teslim edildi. Çocuklarını devlet okullarına gönderen anne ve babaların artık düşünme ve bu sorunu çözmek zorunda oldukları AKP iktidarında iyice ortaya çıktı. Eğitim Bakanlığı’nın adının önündeki “Milli” kelimesine siz bakmayın. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanlığı’nın adı; “Dini Eğitim Bakanlığı’na” çevrilmiştir. Şöyle ki; başlangıç olarak 10 ilimizdeki ilkokul üç ve dördüncü sınıflardaki yani 9 ve 10 yaşlarındaki çocuklara, “gönüllü” ağabey ve ablalar tarafından cami ve “gençlik merkezlerinde “değerler eğitimi” dersi verilmeye başlanıyor.

Bu gönüllüler, Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuranlar arasından seçilecekmiş. Böyle bir eğit ve öğretim sistemi katılmak istediğimiz 29 AB ülkesinin hiç birinde yoktur. Öğrencilere bir şey öğretmek isteyenlerde önce “pedagoji” eğitimi aranır. Ama nasıl Diyanet’in ÇEDES eğitimi adıyla okullara soktuğu din görevlilerinden böyle bir şey istenmediyse belli ki “abi ve abla” diye nitelendirilen namaz hocalarından da “pedagoji eğitimi” istenmeyecektir. Eğitim ve öğretimde gitti “FETTULAH” geldi “ALİULLAH”… AKP iktidarının kurduğu bu “gençlik merkezleri” ne şu soruları yöneltmek istiyorum. RTE ve ekibi tarafından kurulan bu yapının gerçek amacı nedir? Şimdiye kadar ne yapmıştır? Oradaki insanlar öğretmenlik formasyonuna sahip midir?

Fakir halk yığınlarının çocuklarını “abi, abla” gibi ellere teslim etmenin Türkiye’nin başına ne belalar açtığını 15 Temmuz 2016 günü yapılan Fettullah Gülen darbesinde gördük. Ama RTE ve ekibi bu darbede ders almamış görünüyorlar. Yeri gelmişken İsmet İnönü’nün şu sözünü anımsatmak isterim. Diyor ki: “Ahmak, aynı hatayı tekrar edendir” der. Anayasanın başlangıç bölümündeki, “Hiçbir faaliyetin laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” hükmünü de mi görmezler? Başta Yusuf Tekin olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığındakiler, doğruca kendilerini ilgilendiren yasalardaki “Türk milli eğitiminde laiklik esastır” diyen hükmü de mi bilmezler? Bilirler ama kendilerine biat edecek bir gençlik amaçlıyorlar. Belli ki laik Türkiye Cumhuriyeti bizzat Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yarattığı iki tehditle karşı karşıya getirilmiştir. Daha ilginci AKP, ülkeyi anayasa ve yasalardaki temel ilkelere göre yönetme konusunda yapa geldiği darbeyi sürdürüyor. Geç kalmadan buna “dur” demek gerekiyor.