Ortalığı kırıp geçiren bu salgında ekonomik ve sosyal olarak en ağır bedeli garip gureba, fakir fukara ödemektedir…
Malum 17 gün tam kapanma dendi, dendi de ne oldu zenginler yazlıklarına tatile gitti, emekçiler tıklım tıkış fabrikalarda atölyelerde, tarlada tabanda çalışmaya devam etti.
İnsanlar işlerine dolmuş, otobüste gitti, kalabalık toplutaşım vasıtalarını kullanmak zorunda kaldı doğal olarak da katil virüs bu işten çok memnun kaldı.
Sıkın dişinizi 17 gün kapanacağız ama sonrası aydınlık dediler, zor duruma düşenlerden hellallik istediler, kapanma sona erdi fakat aldıkları kararlar gene küçük esnafı vurdu.
Bakınız AVM ler büyük toprak ve mülk sahiplerinin rant, marka mağazaların kar elde ettikleri kapalı alanlarda faaliyet gösterdiği işyerleridir. AVM’lerde temel ihtiyaç maddeleri de satılmaz, kimse gömlek, terlik papuç, çanak çömlek almadığı için de ölmez.
Madem salgın yüzünden açık havada kurulan pazar yerlerini bile kapatacak kadar hassas düşünüp, titiz uygulamalar yapıyorsunuz neden evvel emir AVM’leri açıyorsunuz?
Bakın buraların sahibi para babaları da burada faaliyet gösteren işyerleri de ailesinin geçimini zor bela sağlayan, ucu ucuna yaşayan küçük esnaf değildir. Bir çoğu çok mağazalı markaların ya kendi iş yeridir ya da büyük bayisidir. AVM’lerde yaşam için zorunlu temel ihtiyaç maddeleri de satılmaz zaten. Buralarda daha ziyade giyim kuşam, züccaciye, elektronik gibi ürünlerin en krem dö la krem markaları satış yapar, mağazaların yanı sıra internet satış ağları da güçlüdür, tuzları kurudur yani.
Oysa kahveci, lokantacı, pastaneci bunlar küçük esnaftır, sayıları yüz binleri bulur, yanlarında milyonlarca kişi çalıştırırlar. Bu işletmelerin sermayesi güçlü, mali yapısı dayanıklı değildir. Ele güne, namerde muhtaç ve devlete yük olmadan kendi yağları ile kavrulan bu esnaf taifesine yapılan artık zulüm sınırını aşmış, adeta işkenceye dönüşmüştür.
İktidar salgın koşulları yüzünden elbette önlemler almak zorundadır ve lakin aynı zamanda bu önlemlerin maddi yükünü de adil bir şekilde topluma bölüştürmelidir de. Sen iktidar olarak adamın dükkanını, tezgahını hükümet emri ile kapatıyorsan, bunun bedelini de ödemek ve hiç değilse asgaride zararını tazmin etmek zorundasın! Malum racon “mekanı kapatan hesabı da öder” demektedir…
Dünyada bu gibi önlemleri alan devletlerin hepsi bu önlemlerin bedelini de ödemiş, işletmelerin zararını tazmin etmiştir. Bu son derecede de doğaldır, yıllarca vergi salıp karına ortak olduğun işletmelerin yaşayarak üretime devam edebilmesi için böyle olağanüstü dönemlerde devletin elini cebine atarak mali destek vermesi gerekmektedir.
Şimdi diyecekler ki; “bizde destek olduk!”
Destek destek dedikleri faizle kredi vermek, bazı vergileri ötelemek dışında ne var?
Kaç para destek oldular?
Haa haklarını yemeyeyim; aylık kirası bilmem kaç bin lira olan esnafa ayda bin lira kira desteği de verdiler, lakin her nedense desteği gören esnafın, siniri zıpladı…
Beş yıldızlı otellerde, tatil köylerinde çay kahve, pasta, yemek servisi açık lakin mahalle kahveleri, esnaf lokantaları kapalı. Adama “onların canı can da bizimki patlıcan mı” diye sormazlar mı?
Ne yani virüsle, beş yıldızlı otellerde, tatil köylerinde bulaşmasın diye pazarlık yapıp, anlaşmamı imzaladınız?
Bakın insanı çileden çıkaran en temel şey adaletsizliktir, atalarımız “biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” dememiş midir?
Bakınız bu ülkede “ekmek parası” kutsaldır, ekmeğe el uzatanın elini kırmak helaldir.
Yarın öbür gün sandık ortaya gelecek, siz ekmeklerine el uzattığınız haksızlık adaletsizik yaptığınız bu insanlardan oy isteyeceksiniz. Günü geldiğinde milletvekillerinizin kapattıkları, haksızlık, adaletsizlik yaptıkları kahvelere girip nasıl oy isteyeceklerini hiç düşünüyor musunuz?
Adamın bahçesinden iki domates, birkaç hıyar, ağacından üç beş elma koparmıyorsun ki “hakkınızı helal edin” diyerek bu işten sıyrılabilesin. Demedi deme,ekmek teknesini kapatıp açlığa mahkum ettiğin, borca derde salıp, iflas ettirdiğin esnaf sana hakkını makkını helal etmez…