Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 104. yılını kutluyoruz.
Torunum Arda Çınar Satır annesi ve babası ile birlikte bayram tatilinde Ulu Önderin doğdu şehir Selanik’e gitti. Döndüğünde nerelere gittiğini ve bu geziden ne anladığını sordum.
Arda’nın anlattıklarını yazıya dökmek de bana düştü.
“Dede, ben Atatürk’ün dünyaya gözlerini açtığı yeri de gördüm gözlerini kapadığı yeri de…” Bu sözler beni gerçekten duygulandırdı.
İlkokul üçüncü sınıfa giden bir çocuğun bu bilinçte olması beni hem çok sevindirdi hem de geleceğe olan umudumu artırdı.
Torunum Arda şöyle devam etti: “Selanik’e geldiğimizde ilk olarak Atatürk’ün doğduğu eve gittik. O’nun doğduğu çocukluğunu yaşadığı eve girdiğimden itibaren bir başka duygular içindeydim. Sanki yaşıyor da O’na bayram ziyaretine gelmiş gibi oldum.
Atatürk’ün evi üç katlı. Eve geniş bir avludan giriliyor. Giriş katında hemen ‘Atatürk ve Çocuk Odası’ var. Birinci ve ikinci katlarda çeşitli odalar bulunuyor. Kapıların üzerine yazılmış ‘Selanik Odası ve Manastır Odasında Atatürk’ün hayatının geçtiği şehirleri tanıtan bilgi panolarına yer verilmiş.
Beni en çok etkileyen yer ise ikinci kattaki ‘ Ankara Odası’ oldu. Atatürk’ü koltuğa oturmuş şekilde canlandıran bal mumundan yapılmış bir heykeli var. Bu odaya girdiğiniz zaman sanki kendisi ile konuşuyormuş gibi oluyorsunuz.
Giderken ‘Büyük Kahraman senin yolunda yürümeye devam edeceğim’ dedim ve oradan ayrıldım.
Dönüşte ise Dolmabahçe Sarayı’na gittik. Atatürk’ün sonsuzluğa uğurlandığı odaya girdik. Hayata gözlerini yumduğu tarihi oda bütün eşyalarıyla müze haline getirilmiş. Atatürk’ün yattığı yatağın üzeri Türk bayrağı ile döşenmiş. Odada bulunan saat, dokuzu beş geçe olarak kalmış.
Başta söyledim. Ben Atatürk’ün dünyaya gözlerini açtığı yeri de gördüm, gözlerini kapattığı ve sonsuzluğa uğurlandığı yeri de… Bu gezi hayatım boyunca unutamayacağım büyük bir anı oldu.”
ATATÜRK’ÜN ÇOCUK SEVGİSİ
Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun "çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O´nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bu toprakların çocukları onun öz yavruları gibiydi. Çağdaş ve mutlu Türkiye´yi çocuklarda görür ve bulurdu. Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır onlarla uzun uzun konuşurdu.
Yazar Vedat Demirci´nin aktardığı bir anıda Atatürk bir gün çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalmıştır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk´e baktıktan sonra "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk bozar ve "Öyleyse gel öp" der. Çocuk koşarak Atatürk´ün boynuna sarılır. O sırada diğer çocuklar da "Biz de.. Biz de.." diye bağırır. Böylece tüm çocuklar Ata´yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar.
Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere övünçle "İşte benim kuşaklarım" der.
Aslında o günden bu güne pek de değişen bir şey yok. Atatürk o kısa ömründe öyle bir çocuk sevgisi ekmiş ki çocuklardaki Atatürk sevgisi hiç bitmemiş, bitmeyecek.