Sadri Maksudi hukukçu bir bilim adamı, bir politikacı. Cumhuriyet şehzadesi veya Cumhuriyet dönemimizin “Makbul ve Maktul İbrahim Paşa”sı. Bir zamanlar Atatürk’ün sofrasının vaz geçilmez elemanı iken, birden bire “sakıncalı piyade” olan birisi.
Sadri Maksudi, Tataristan’ın başkenti Kazan’ın Taşsu köyünde doğdu (1880). Köyün imamı olan babası Nizameddin Efendi’nin ilmiye mesleğini sürdürdü. Rus Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Fransa’ya giderek hukuk tahsili yaptı. 1917 Rus İhtilâli’nden sonra Kazan’da kurulan muhtar Türk devletinde Meclis Başkanı ve İdil-Ural Devleti’nin ilk cumhurbaşkanı oldu. Bolşeviklerin hâkimiyeti ele geçirmesinden sonra Finlandiya üzerinden Fransa’ya gitti.
1925 yılında Hamdullah Suphi (Tanrıöver)’in Maarif Vekili olduğu dönemde Türkiye’ye davet edildi ve yeni açılmış olan Hukuk Mektebi’nde (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) profesör olarak ders vermeye başladı ( Turgut Akpınar, “Arsal, Sadri Maksudi”, DİA, 3(1991), s. 396- 397).
Sadri Maksudi hem dil, hem de hukuk konusunda uzmandı. Türk Ocakları’nın 1930 Kurultayı’nda “bir tarih encümeni veya tarih akademisi” kurulması gerektiğini savundu. Dönemin en etkin isimlerinden birisi olan Prof.Dr. Afet İnan da bu fikri destekledi ve böylece birkaç yıl sonra kurulacak olan Türk Tarih Kurumu’nun temelleri atılmış oldu.
1930’lardaki Türk Dili’nin ıslah çalışmalarına yön verecek olan Türk Dili İçin isimli eseri Büyük Önder Mustafa Kemal’in takdim yazısıyla çıktı. Artık Sadri Maksudi, Mustafa Kemal’in akademik akşam sofralarının değişmez elemanlarından birisi idi. Arsal’ın kitabında öne sürülen fikirler Türk Dil Kurumu tarafından hemen uygulamaya konuluyordu. Sadri Maksudi, bir anlamda Kanunî döneminin Makbul İbrahim Paşa’sı gibiydi. 1930- 1934 yıllarında Şebinkarahisar’ı temsilen TBMM’de saylav ve Hukuk Mektebi’nde Profesör idi. Divan Edebiyatının okullarda ders olarak okutulmasının zararlı olduğunu söylüyor ve bu fikir, dilde sadeleştirmeyi savunan pek çok kişinin hoşuna gidiyordu. 1934- 1938 döneminde ise Sadri Maksudi’yi Giresun milletvekili olarak göreceğiz. Ancak 1935’den sonra gözden düşünce milletvekilliğini tamamlayıp tamamlayamadığını bilemiyoruz.
1930’lu yıllar Türkiye Cumhuriyeti’nde hızlı değişmelerin yaşandığı yıllardır. Güneş Dil Teorisi bu dönemde ortaya atıldı. Türk Musikisi’nin horlandığı, yasaklandığı yıllardır bu yıllar. 1935 yılı Haziran ayında yeni açılacak bankaya Etibank, Sümerbank isimlerinin verilmesi teklifi TBMM’nde görüşülüyordu. Sadri Maksudî, bu konudaki birikimlerine dayanarak söz ister ve “Etibank” denilmesinin dilbilgisi bakımından doğru olmadığını, bunun yerine “Eti Bankası” demenin daha doğru olacağını söyler.
İşte bu konuşması onun ikbal yıllarının sonu olur. Bir takım çekemeyenleri hemen Mustafa Kemal’e koşarlar. Olayı asıl zemininden çıkararak: “Sadri Maksudî sizin dil konusundaki görüşlerinizi eleştiriyor” vs. şeklinde yalan-yanlış iletirler. Meğer “Etibank” ismini Atatürk bizzat vermiş. “Atatürk fena halde sinirleniyor ve hemen radyoya Müştak Bey’i gönderiyor. Müştak, Türkçe’de Etibank da olabilir diyor. Kadıköy, Kadıköyü değil, gibi misaller veriyor. Bizim dilimizi bilmeyen yabancı falan gibi hakaretler… Üniversite’den, Meclis’ten Sadri Maksudi’yi Ata’nın emriyle çıkarıyorlar. Sadri Bey, tabii perişan oluyor. El üstünde tutulurken kendini yerde buluyor. O zaman kızı Adile’yi gönderiyor Ata’ya açıklama için Sadri Maksudi. Adile gidiyor ama kabul etmiyor Atatürk. Sadri Maksudi ölümüne kadar hep kenarda kaldı. İstanbul’da Kurtuluş’ta mütevazi evinde vefat etti (Halil İnalcık, Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı, Söyleşi : Emine Çaykara, 14. Basım, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017, s. 38).
Sadri Maksudi, hemşehrisi olan Halil İnalcık hocayı yönlendiren ve onun hayatında çok büyük bir yeri olan bir kişidir. Bu bakımdan Halil İnalcık yukarıdaki anılarını bizzat görerek, yaşayarak yazmış/ yazdırmıştır. Atatürk’e olan saygı ve sevgisi herkes tarafından bilinir. Bu bakımdan yazılanların doğruluğundan şüphe etmek aşırı bir şüphecilik olacaktır. Burada esas haksızlığı Atatürk’e o yanlış bilgileri ulaştıran kişiler yapmışlardır. İnalcık Hoca, Atatürk’ü Güneş Dil Teorisine sevk eden Fuad Köprülü, Şemsettin Günaltay ve Necmi Dilmen’i üstü kapalı şekilde bu olaydan sorumlu tutar. Bir tarafta kendisini koruyan, kollayan, Gazi Eğitim’i bırakıp yeni açılan DTCF Tarih Bölümü’ne girmesini sağlayan Sadri Maksudi Arsal vardır. Diğer tarafta ise çok sevdiği, her zaman övgü ile andığı Büyük Önder Atatürk. Ama İnalcık burada Atatürk’e değil, onu bu şekilde karar almaya teşvik eden Türk Dili tezinin yeni mimarlarına saygı ölçüsünde kızmaktadır.
Sadri Maksudi bu olaydan sonra Atatürk’ün yakın çevresinden uzaklaştırılmış olmakla birlikte elindeki bütün imkânlar da alınmış değildir. 1944’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne geçmiştir. 1950- 1954 yıllarında Demokrat Parti’den Ankara milletvekili seçilmiştir. 1954 yılından ölüm tarihi olan 20 Şubat 1957 tarihine kadar tekrar bilimsel çalışmalarına dönmüş siyasî hayatın dışında kalmıştır.
Sadri Maksudi’nin bu ilginç hayatı Cumhuriyet döneminin ruh yapısını daha gerçekçi bir bakışla değerlendirmemiz için çok canlı örnekler sunmuştur. 85 yıl önce yaşanmış bir olayın, yeni çıkan ansiklopedilerde bile sansürlenerek verilmiş olmasının hiçbir haklı gerekçesi olduğunu sanmıyoruz. « Tarihi yazanlar, tarihi yapanlara sadık kalmak zorundadır ». Bu bizim için bir meslek ilkesi ve bir görevdir.