Ülkemiz zor koşullardan geçmektedir. Bir tarafta kötü yönetimden kaynaklanan ekonomik zorluklar, diğer tarafta gittikçe toplumda oluşturulmaya çalışılan kutuplaşma. Ne zaman toplum kesimlerinin bütününü ilgilendiren bir sorun ortaya çıksa, toplumun bir kesimi diğerlerinden daha fazla sahiplenerek ,onları suçlu gösterme peşinde.
Uluslaşma sürecinde ortaya çıkan milliyetçilik, kendi olma ve sahiplenme konusunda ucu belli olmayan bir noktaya sorunları taşıyabilmektedir. Güç odakları bu duygunun, tutumun, karar verme ve sonuçta bir davranışa dönüşmesi konusunda ortaya çıkan anlayıştan yararlanmak isteme çabası. Ülkenin birçok sorunu olduğu halde bu sorunlarla ilgilenmemektedir. Ortaya çıkan sorunlar, kendisinin sorunu değilmiş gibi davranmaktadır.
İyilikler hep kendilerinden kötülükler ise kendi değerlerine zarar verecek, her zaman başkalarından geldiği inancına sahiptirler. Kendini toplumun özü ve öznesi sayarken, kendinden olmayanı düşman ilan edecek ve onu yok edecek kadar kör ve kurnazcasına davranabilmektedirler. Yeter ki toplumu bölecek ve düşmanlaştıracak bir sorun ortaya çıksın, hemen karşı görüşleri üreterek ortak bir ülküde birlikte yaşayanları ayrıştırma çabası.
Ekonomimi bozuldu, aman konuşmayalım düşman duyar, deprem mi oldu aman konuşmayalım şimdi sırası değil, milli futbol takımı yenildi mi, hakem taraf tuttu bize düşman, velhasıl bizden başka herkes bize düşman ve öteki. Özne hep kendileri başka hiç kimse iyiyi, güzeli, doğruyu ve insanlığa iyi gelecek bir şeyi yapamazlar ve savunamazlar.
Yaklaşık kırk yıldır ülkede süren bir ayrılıkçı terör dalgası bulunmakta. Nedenleri birden fazla olmakla birlikte karşılıklı insanlar ölmektedir. Ülkenin varlıkları ve insan kaynakları yok olmakta. Sürekli harekâtlar yapılmakta sonuçta bir yere varılamamaktadır. Ülkenin iç işleri bakanı terörü bitirdik, 100 kişiye düşürdük, onların da ayakkabı numaralarını biliyoruz derken, bakıyoruz yeniden ölümler gerçekleşmektedir.
Hükümet tarafından, TBMM ‘den sayısı unutulmakta olan, sınır ötesi harekât yapılması için tezkereler almakta. Amaçları ve süreleri belli olmayan tezkerelerin hangi sonuçları doğurduğu ve amaçlanan hedefler konusunda toplumun yasal partilerine bilgi verilmediği gibi, topluma da aydınlatıcı bilgi verilmemektedir.
Toplum sürekli şehitlerine ağlarken, sonuç alınamayan ve toplumsal kesimleri ayrıştıran bir dil, tutum ve davranış hükümet tarafından yaygınlaştırılabilmektedir. TBMM ‘ de grupları bulunan partiler her şehit cenazesinden sonra terörü kınama metinleri imzalayarak birlik olduklarını göstermektedirler. Ancak bu terörü kınama bildirileri bir sonuç vermemektedir. Toplum adına siyaset yapanlar hükümetin TBMM ‘den tezkerelerle almış olduğu yetkilerini nasıl kullandıklarını ve hangi sonuçları aldıklarını bir türlü sorgulayamamaktadırlar. İktidar olanların topluma şeffaf bir şekilde hesap vereme sorumluluğunu yerine getirmemesine neden olabilmektedir.
Hükümetin teröre karşı hangi araçları kullandığı ve neyi amaçladığı, bu hedeflerin ne kadarını gerçekleştirebildiği, eksik kalan kısımlar için toplumdan ve siyasi partilerden neleri beklediği belirsiz kalmaktadır. Topluma karşı söylenen terörün belini kırdık, kanları yerde kalmadı, misliyle ödettik söylemleri politik bir söylemden öteye geçmemektedir. Hatta bu öyle bir noktaya gelmektedir ki toplum kendi sorunlarını unutarak hükümetin politik manevrasına kapılmasına bile neden olmaktadır.
Çok sayıda askerin ölmesi nedeniyle TBMM ‘de siyasi partilerin grup başkanları terörü lanetleyen bir bildiri yayınladılar. CHP ilk defa bu bildiriye imza atmadı. Açıklamalarına göre hükümetin aldığı yetki kararlarının amaçlarının neler olduğu son yirmi yıldır nelerin başarıldığı ve başarılamadığı, eksik kalan şeyin ne olduğunun bilinmediği, kayıp ve tutsak askerimizin olup, olmadığı sorusunu sorarak bu durumun açıklığa kavuşturulması hükümetin bu sorunlara cevap vermesini istemesi. Hükümetin bu asker ölümlerinden sonra siyasi partileri ve toplumu tahkim ederek hiçbir sorunun sorulmasını istemeyerek, kendi görüşü dışındaki herkesi terörü desteklemekle suçlayarak propaganda yapmasını gerekçelendirmektedir.
Hükümet ve onun etkilediği kesimler, toplumun ve siyasi partilerin kendileri gibi düşünmediğinde herkesin ortak duygusu olan şehitlik mertebesindeki insanların na’şı karşısında, ana muhalefet partisi genel başkanına “dışarı” diye slogan attırılabilmektedir. Toplumsal yara olan, asıl toplumu ikiye bölerek şehitlerin acısı katlanılmaz hale gelmektedir.
Artık zamanı gelmedi mi? Benim gibi düşünmeyenin düşman, dış güç, terörist olarak damgalanmasından vazgeçilme zamanı. Benim arkama dizilmeyeni linç ederim anlayışının, göz göre göre bölerek, dışlayarak derin bir yaraya yol açtığı.