ANNELERDEN ÖZÜR DİLİYORUM…

Evet, evet, evet. Dünya’ya erkek cinsiyeti ile gelmiş bir insan olarak bir kez daha annelerden, anne yüreği taşıyan kadınlardan özür diliyorum.

Niçin özür diliyorum?

Çünkü insan soyunun ortaya çıkışından beri kan ve gözyaşının toprağa, tuzlu veya tatlı sulara karışması artarak sürüyor. Elbette en çok da annelerin gözyaşları. Elbette, en çok da erkek şiddetidir kan ve gözyaşının nedeni.

Bir kez daha yineleyeyim. Çocuk sevgisi taşıyan her kadın bir annedir. Çocuk, doğa, hayvan sevgisi taşıyan, yaşama ve yaşatma sevincini canlı cansız tüm varlıklara yansıtmaya çalışan her kadını anne, gönül annesi bilirim. Her erkeği de baba, gönül babası.

Neden bir kez daha?

Çünkü, 08 Mart 2020 Kadınlar Günü ile 10 Mayıs 2020 Anneler Günü, benim için biraz daha farklı bir anlam taşıyorlar. Çünkü, tarih boyunca erkeklerin kadınlara, annelere yaptıkları şiddetten dolayı ülkemdeki ve Dünya’daki tüm annelerden özür diledim. Bilmiyorum, ülkemde ve Dünya’da, bu anlamda özür dileyen bir başka erkek insan veya erkek insanlar var mıdır?

Kim olarak özür diledim? 1970’li yıllardan başlayarak Türkiye’de sporda demokrasi hareketinin ülke düzeyine yaygınlaşması hareketini başlatan (1974), illerde Amatör Spor Kulüpleri Federasyonlarının, ülke genelinde Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu’nun (1980), Türkiye Gençlik Birliği Derneği’nin (1997), Türkiye Gençlik Federasyonu’nun (2004) ve Şiddetsiz Toplum Derneği’nin (2015) kuruluşuna önderlik eden, bu demokratik kitle örgütlerinin kurucu Başkanlığını yapan bir erkek insan olarak.

Daha önce de yazdım, sadece özür diledim, ancak af dilemedim. Çünkü, tasarlanarak veya anlık bir eylem olarak da yapılsa şiddet suçlarının mutlaka hukukta bir karşılığı bulunmalıdır. Şiddet suçlarında itiraf ve etkin pişmanlıktan yararlanma, iyi hal indirimi, ev hapsi, denetimli serbestlik, özel veya genel af asla olmamalıdır. Türkiye’de bolca şiddet suçu var, bolca da olmaması gereken ve neredeyse cezasızlık anlamında algılanan hukuk işlemleri.

Şimdi kim olarak özür diliyorum? Sonsöz Gazetesi ile Sonsöz internet Haber Sitesi’nin yazarı, Şiddetsiz Toplum Derneği Yönetim Kurulu Başkanı olarak.

Yukarıda dile getirdiğim gönüllü görevlerim sırasında çok engelle karşılaştık, çok da kolaylıklar gördük. Karşılaştığımız engellere ve engel çıkarmaya çalışanlara ücretsiz dağıtılan kitaplarımda yer vermedim. Kimseye kırgın, küskün değilim. Buna karşılık, siyasetçiye, kamu görevlisine, gazeteciye, hukukçuya, iş insanına, bilim insanına ve gönüllüğe yakışan kolaylıklar gösterenlerin hemen hemen hepsinin isimleri ve fotoğrafları kitaplarımdaki onurlu yerlerini aldılar. Ne mutlu bana, arkadaşlarıma ve onlara.

Bugün 4 Kasım 2025. Türkiye, insana, hayvana, doğaya, çevreye yönelik şiddet konusunda utancın tepesinde yaşıyor. Yine erkeklerin bir bölümü, az sayıda da olsalar, anne kişiliği taşımayan kadınlarla birlikte veya onların da desteği ile utancın tepesinden acı, baskı, akılsızlık, vicdansızlık, adaletsizlik, yalan, cinsiyet ayırımcılığı, iftira, hakaret, yolsuzluk, yoksunluk, çoğunluğa fakirlik, birilerine zenginlik, tehdit, kan ve gözyaşı üretiyorlar. Çağdaş insanların düşündeki cennet gibi bir Dünya’yı, hatta uzayı, doğasına aykırı olarak cehenneme doğru taşıyorlar.

Suçlu olmadıklarına inandıklarım için yazıyorum, önce Dünya hapishanelerine, sonra ülkemdekilere, aile yuvalarına, iş yerlerine, üniversitelere, okullara sonra benim gibi kimseden nefret etmeyen, içlerindeki cehennem ateşini söndüremeyen, yaşadıkları ağır şiddetin altında dik durmaya çalışan insanlara bakınız? Tutuksuz yargılanması gereken insanların, sabahın alaca karanlığında gözaltı ile başlayan bir süreçteki yaşadıkları, çocukların, eşlerin, onlara güvenen binlerin, milyonların duygularını algılamaya çalışınız. Daha çok ne görüyorsunuz, adalet mi, insanlık mı, sevgi mi, dostluk mu, korku mu, şiddet mi?.

Çok önemli bir sorum daha var. Böyle örnekler karşısında “ahhh” mı, yoksa “ohhh” mu diyorsunuz? İki haykırıştan hangisini yakıştırıyorsunuz kendinize, sizi yetiştirenlere, büyütenlere, bulunduğunuz yerlere gelmenize katkı koyanlara, evet, hangisini?

“Keşke, eşimi, çocuklarımı ve çevremdeki hiçbir insanı istemesem de hiç üzmeseydim” dediğim anlar oldu, oluyor ve olacak. Şunu demek istiyorum. Kimseyi üzmeden uzun yaşayan çok insan yoktur, Türkiye’mizde ve Dünya’mızda. Şöyle veya böyle, kısa veya uzun, ağır veya hafif, tasarlayarak olmasa bile keşke hiçbir şiddet türünü yapmasaydım, yapamasaydım, yapmasaydık, yapamasaydık.

Şiddetsiz Toplum Derneği Başkan Vekili, uzman psikolog Şenay Ölmez’in “Siz bilge insan olmuşsunuz” sözleri, 80’li yılları geride bırakmış bir insan olarak, yaşattığım, yaşadığım, tanık olduğum ve şiddet dediğim örneklere karşı dayanma gücü veriyor. İnsana, hayvana ve doğaya yönelik şiddetin önlenmesi için öfkelenmeden, kin ve nefret duymadan, şiddetsiz tepki yöntemlerini savunarak, üstelik her yaştaki gençlerle birlikte verdiğim mücadelede gücümün ve umudumun daha da çoğaldığı kanısındayım.

Bu nedenle, gönüllü çalışmalarımda ve yazılarımda, en etkili çözüm şekli olarak haklara ve yasalara uygun, silahsız ve şiddetsiz yöntemlerle şiddetin her çeşidine, kadın-erkek iş birliğinde ve dayanışmasında karşı çıkmayı öneriyorum, savunuyorum.

Şiddete karşı şiddetsiz mücadelede, şiddete şiddetsiz tepki yöntemlerinde, dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon, siyasal parti, oda, baro, sendika, birlik gibi tüzel kişilikli ve demokratik kitle örgütlerinde, kadın-erkek, her yaştaki gençler birlikte ve dayanışma içinde olmalı.

Gelecek yazımda, hangi kesimlerin içindeki insanların hangi şiddet türlerini ürettiklerine ve onlar adına neden özür dilediğime değinmeye çalışacağım.

Ancak, bugünkü yazımı sonlandırırken, insana, hayvana, doğaya ve çevreye yönelik şiddet çeşitlerini üretenlere, vergilerimizden, emeklerimizden, alın terimizden oluşmuş değerlerden varsa pay alanlara kendi hakkımı helal etmiyorum. Asla haram kelimesini kullanmam, kullanamam. Ancak, helal etmiyorum.

Haydi, kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde. Haydi…