8 Mayıs 2022 Dünya Anneler Günü idi. Bir ay önce de, 8 Mart 2022 tarihi Dünya Kadınlar Günü. Genelde Dünya Emekçi Kadınlar Günü de deniyor 8 Mart için. Doğum yapan her kadın elbette anne. Yüreği sevgi dolu kadınlar da kanımca gönül annesi. Bu nedenle, tüm kadınları, anneleri emekçi sayan bir görüşü taşıyorum. Hatta, dünya dönüyorsa, yaşanabilirliğini koruyorsa, bunu emeklere, emek ve zaman tüketenlere borçluyuz. Birer kelime ile anlatırsak, her anı emekçi olarak yaşayan annelere ve işçilere, işçi gibi çalışanlara ve yaşayanlara…
Uygarlığın geliştiği söylenen ve iletişim olanaklarının çoğaldığı bir süreçte, annelerin gözyaşları, avuçları ıslatmayı sürdürüyorsa, milyarlarca, milyonlarca, binlerce, yüzlerce yıl öncesini hayal ettiğinizde, anneler ve gözyaşları ilişkisinde neler görebilirsiniz neler.
Yazılı kaynaklar, gerçeklere dayalı belgeseller, kitaplar, düşünürken sizlerin fazla zorlanmasına zaten gerek bırakmaz. Bilginiz çoksa, bir de bunların büyük bir bölümüne inanıyorsanız, sayıları yazılarla ifade ettiğim yıllar öncesini az çok gözlerinizde canlandırabilirsiniz.
Diyorum ki, anneler var olduklarından beri acı çektiler, kan ve gözyaşı döktüler. Elbette mutlu da oldular veya direnç de gösterebildiler ki, Dünya bu yıllara ulaşabildi.
İki büyük savaş, Birinci ve İkinci Dünya savaşları, fetihler, işgaller, bombalar, füzeler, kurşunlar, kılıçlar, katliamlar veya silahsız gibi görünen siyasal darbeler kaç insanı katil, öldüren, kaç insanı öldürülen yaptı? Kaç tane ana kuzusunun kanı döküldü, nehirler, denizler, kırmızıya boyandı, kaç tane ana öldürüldü, kaç tane annenin, hangi okyanusa bedel gözyaşı döküldü?
Onun için, insan soyunun önümüze konan tarihine ısrarla insanlık tarihi demiyorum. Böyle vahşetleri yaşayan ve yaşatan insanların tarihine nasıl “İnsanlık Tarihi” denilebilir?
Dünya tarihi boyunca dökülen insan kanı ve gözyaşı hangi denizin, hatta hangi okyanusun suları kadar bir toplama ulaştı? Buna katledilen ve avlanan diğer canlıların kan ve gözyaşlarını da ekleyebilsek, Dünya sular, kanlar altında kalır mı?
Yediğimiz sebzede, meyvede, içtiğimiz, yıkandığımız, yüzdüğümüz, ayaklarımızı soktuğumuz, taş sektirmeye çalıştığımız, üstüne köprüler kurduğumuz sularda, kaç çocuğun, gencin, kadının kanı, kaç annenin ne kadar gözyaşı var?
Bilimin ve üretim yöntemlerinin geliştiği bir çağda, insanlar arasındaki şiddet çeşitleri çok acıdır ki artıyor. Anneye, kadına şiddet utanılması gereken boyutlara vardı. Bir de insan sayısının hızla arttığı Dünyamızda, tarıma uygun topraklarda azalma var. Dikine binalardan temiz hava üretmeyen ormanlar oluşturuldu. Taş ve betonlaşan topraklar, insanları göçe zorluyor. Aslında insanlar, insanları göçe zorluyor. Göçler, sığınmalar, genelde sorun çözmüyor, sorun üretiyor, hatta sorunların karmaşıklığını sağlıyor.
Çözüm insanda. Annelerin, babaların, çocukların gözyaşlarını, korkularını üreten insan, çözecek de yine insanda.
Hep söylerim, yazarım, iletişim, örgütlenme, demokrasi, adalet ve güvenlik gibi 5 üst başlığın altını, canlı cansız tüm varlıkların haklarına uygun bir biçimde dolduramayan insanların bulunduğu bir dünyada insanlık tarihini nasıl yazabilirsiniz?
5 veya daha fazla ana başlıkta toplayacağınız konularda vahşete varan örneklerin yaşandığı ülkelere bir bakınız. İnsan, hayvan ve çevre ile ilgili uluslararası sözleşmeler uygulanıyor mu? Bir ilginç soru daha üreteyim. Bu sözleşmelerin altında imzası olan hangi ülkelerde, bu haklar çiğneniyor, bu şiddet çeşitleri bir kesim halkın, bir kesim siyasal partilerin ve meslek örgütlerinin desteğini nasıl alıyor?
Bugün şiddet uygulayan, şiddet örgütlerindeki eylemleri ile kan ve annelerin gözyaşlarını döken, dünün çocukları nerede ve nasıl yetiştirildiler?
Bu ülkelerin ve toplumların eğitim kurumlarını, eğitim kurumlarının ders programlarını, bu kurumların dinler, din insanları, ibadethaneler ve dinsel yayınlarla bağlarını, istihdam, üretim ve paylaşma yöntemlerini, şirket, kooperatif, vakıf, meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerini, aralarındaki ilişkileri, halkın eğilimlerini, bu eğilimlerin yörelere dağılımını, medya organlarını, turizm, sanat, spor ve kültürel alanlarını, kentleşme politikalarını, sanayi ve ticari yapılarını, uluslararası ilişkilerini araştırarak veya yaşayarak inceleme fırsatı bulursanız, yukarıdaki sorunun yanıtlarına bir ölçüde de olsa ulaşabilirsiniz.
Bu konuda, Dünyayı yorumlarsam, kendime uygun yanıtlar bulabilirim, ancak bu yanıtlara kesinlikle herkes “Ben de katılıyorum” demez. Bu farklılık, hep savunduğum gibi, doğal zenginliğimiz. Eğer içinde şiddet yoksa.
İnsanların kanı ve annelerin, kadınların gözyaşlarının dökülmesini istemeyen “uygar, sevgi, şefkat, dostluk dolu insanların yetişmesini hedefleyen yönetimler, toplumlar ve devletler, bu yazıda değinilen konuları gözden geçirmeli ve soruların yanıtlarını, halkın da içinde yer alacağı süreçlerde aramalıdır.
Dünyayı kan, gözyaşı ve kirlilikle yaşanamaz hale getirmeye çalışanları durdurmak, kadınlar, anneler, engelliler, çocuklar, gençler, gönüllüler, hayvanlar, çevre ve diğer kesimlerin günlerini, bayramlarını coşku ile ve kucaklaşarak kutlamak için, annelerin önderliğinde, anneler, gönül anneleri, kadınlar, babalar, gönül babaları, erkekler, örgütlü, dayanışma içinde, silahsız, şiddetsiz olarak birlikte hareket etmelidir.
Haydi önder anne veya anneler… “Ben varım veya biz varız” diyerek çıkın ortaya, dünyaya erkek olarak gelmiş benim gibiler de hemen yanınızdayız.
Sizler olmadan böyle, şiddetsiz bir dünya asla başarılamaz. Haydı sevgili anneler…