Amirallere değil Hakan Ural’a sorun

Aslında mevzu magazin dünyası olsa elbette bu öneri son derecede mantıklı olurdu, lakin konu magazin değil de Montrö anlaşması olunca eminim bu öneri size de tuhaf gelmiştir. Fakat insan, Montrö hakkında görüş beyan eden emekli amirallerin derdest edilip, bunca gündür gözaltında tutulmasını, magazin yıldızı Hakan Ural’ın ise konu hakkında fikir beyan edip, sosyal medyayı sallamasını dikkate alınca birilerinin emekli amiralleri susturup, magazin yıldızlarını konuşturmayı tercih ettiğini düşünmeden edemiyor.

Aslında mevzu magazin dünyası olsa elbette bu öneri son derecede mantıklı olurdu, lakin konu magazin değil de Montrö anlaşması olunca eminim bu öneri size de tuhaf gelmiştir. Fakat insan, Montrö hakkında görüş beyan eden emekli amirallerin derdest edilip, bunca gündür gözaltında tutulmasını, magazin yıldızı Hakan Ural’ın ise konu hakkında fikir beyan edip, sosyal medyayı sallamasını dikkate alınca birilerinin emekli amiralleri susturup, magazin yıldızlarını konuşturmayı tercih ettiğini düşünmeden edemiyor.

Ben de konuşan Türkiye taraftarıyım. Konuşmak, düşüncelerini ifade etmek en temel insan hakkıdır ve bu çerçevede Hakan Ural için de Montrö hakkında konuşmak, elbette bu temel hakkın bir kullanımı olarak değerlendirilmelidir.

Fakat insan bir konu hakkında konuşacak ve fikir beyan edecekse hiç değilse konu hakkında biraz araştırma yapar, okur, bilgi ve fikirlerinin doğru olup olmadığını bir tartar toplum karşısına öyle çıkar. Böyle yapmadığı takdirde insanın bilgisi olmadan fikri olan insanlar sınıfında dahil edilerek, malumatfuruş ilan edilmesi ve alay konusu olması kaçınılmaz olur.

Netice itibari ile Hakan Ural’ın bu konu hakkında görüş beyan etmesini iyi niyet çerçevesinde temel bir hak ve özgürlük kullanımı olarak değerlendirip, vardığı yanlış sonuçların bilgi eksikliğinden kaynaklandığını varsayarak, bu bilgi eksikliklerini gidermeye çalışmak gerekir.

Bak Hakan kardeşim, ilk yanlışın: Montrö sözleşmesi yüzünden boğaz geçişlerinden ücret alınamadığı, Türkiye’nin bu yüzden menfaat ve hak kaybına uğradığı söyleminde.

Bir kere Montrö sözleşmesi ile Türkiye’ye başka boğazlar ya da kanalların kıyıdaşı devletlere tanınmayan son derecede önemli parasal imtiyazlar tanınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Türk boğazlarını kullanan gemilerden Montrö sözleşmesi ile kendisine tanınan Net Ton Başına toplamda 0,595 Altın Frank ( 0,17 gr saf altın) karşılığı ücreti tam ve eksiksiz olarak alsa yıllık olarak 12 milyar dolar ve yahut 221 ton altın karşılığı gelir elde eder.

Bu ücret ne yazık ki epeyce uzun bir zamandır tam ve eksiksiz olarak alınmıyor. Fakat bu durum Montrö anlaşmasının, yahut da bu anlaşmaya imza koyan Mustafa Kemal Atatürk iktidarının ihmali, eksikliği ya da kabahati yüzünden ortaya çıkmamıştır. Bretton Woods anlaşmasının çökmesi sonrasında iktidara gelen hükûmetlerin eksikliği, ihmali ya da kabahati yüzünden ortaya çıkan bir gelir kaybıdır.

Sayın Erdoğan isterse imzalayacağı tek bir kararname ile, kimseden izin almadan, kimseyle görüşmeden, tek taraflı olarak bu eksikliği hemen giderebilir! Anlaşmaya göre buna mani hiç bir hal yoktur!

İkinci yanlışın ise: Söyleşinde “gelen geçiyor, olur mu böyle şey” diyorsun…

Burada öncelikle Türk Boğazlarının geçiş koşullarını, benzeri diğer doğal su yolları ile kıyaslaman lazım. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre gemilerin karasuları ve su yollarından serbest geçiş ilkesi benimsenmiştir. Kıyıdaş bir devlet karasularından ve doğal su yollarından uğraksız geçen gemilere engel olamaz ve herhangi bir özel hizmet vermediği müddetçe ücret alamaz.

Türk Boğazları içinse Montrö sayesinde bir istisna tanınmıştır; ticari gemiler yukarıda bahsettiğim ücretleri ödemeden, geçiş emniyetini sağlamadan ve sıhhi kontrol yaptırmadan geçemez! Benzer bir uygulama Cebelitarık, Hürmüz, Babülmendep ya da Bering gibi eşdeğer boğazlar için söz konusu bile değildir.

Sadece başka boğazlarda değil; Süveyş ve Panama gibi yapay kanallarda da geçiş serbestisi vardır. Ücretini ödemek kaydı ile bayrağı ve yüküne bakılmaksızın bütün gemiler bu serbest geçiş hakkından yararlanabilirler. Örneğin Süveyş kanalından savaş gemileri, savaş zamanında bile herhangi bir yasal kısıtlamaya tabi olmadan geçebilir.

Savaş gemileri içinse Türk Boğazlarında çok daha ciddi kısıtlamalar vardır: Türk boğazlarından geçebilecek savaş gemisi sayısı ve tonajı kesinlikle kısıtlanmıştır. Barış zamanında dahi Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin büyük savaş gemileri, denizaltıları ve uçak gemileri Boğazlardan geçemezler. Boğazlarda aynı zamanda uğraksız olarak bulunabilecek tüm yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek tonaj toplamı 15 bin tonu geçemez. Toplam 9 gemiden fazla yabancı gemi aynı anda Türk Boğazlarını geçemez. Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin denizaltıları ise ancak gündüz, yüzeyden ve katı kurallara bağlı olarak geçebilir.

Ayrıca Savaş zamanlarında, savaşan ülkelerin savaş gemileri Boğazlardan geçemez ve Türkiye savaşan durumundaysa veya savaş tehdidiyle karşı karşıyaysa Boğazlardan savaş gemilerinin geçip geçmemesi tamamen Türkiye’nin kararına bağlıdır.

Askeri uçakların Boğazlardan geçip geçmemesine izin verme yetkisi de tamamı ile Türkiye’ye bırakılmıştır.

Ayrıca tüm gemiler geçiş yapmadan önce; yüklerini, bayraklarını ve sair bilgilerini Türkiye’ye bildirmek zorundadırlar. Bildirimde bulunmayan ya da yanlış bildirimde bulunan gemilerin geçişini engellemek Türkiye’nin hakkıdır.

Sevgili Hakan kardeşim, netice itibari ile Montrö sözleşmesi Türkiye’ye emsali olmayan hak ve hatta imtiyazlar tanımıştır, bunun aksine söylediğin söz ve iddiaların zannediyorum ki bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Umarım bu makaleyi okursun da hatalarını fark ederek kamuoyu önünde özür diler ve yanlış söylemlerini düzeltme erdemini de gösterirsin.