CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Genel Merkezi'nde yaptığı basın açıklamasında, AKP'li avukat Mücahit Birinci'nin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik soruşturmalarda tutuklanan Murat Kapki ile 31 Temmuz 2025 günü görüştüğünü, Mücahit Birinci'nin İş adamı Murat Kapki'ye "1,5 sayfalık bir ifade tutanağını önüne koyup, 'Bunu imzalayacaksın ve üstüne de 2 milyon dolar vereceksin, buradan tıpış tıpış gideceksin.' dediğini" aktarmıştı.
Ayrıca soruşturma kapsamında tutuklanan iş insanı Murat Kapki, AKP’li avukat Mücahit Birinci’nin , “Kendini bana bir hafta teslim edeceksin. Hiçbir soru sormayacaksın. Makyavelist düşün, çıkmak için her şey mübahtır” dediğini öne sürdü.
Avukat Mücahit Birinci’nin “Makyavelist” sözü Türkiye siyasetinde bu kavramı gündeme taşıdı.
Bu gelişmelerden sonra Cumhuriyet Savcılığı soruşturma açarken, partisinde disipline sevk edilen Mücahit Birinci AKP’den istifa etti.
Asılında “Makyavelist” üzerinde durmak isterim. Bu ifade, sadece hukuki bir olayın detayı değil, aynı zamanda siyaset ve güç ilişkilerinin doğasına dair çok şey söylüyordu.” Rakibine iftira at, yalan söyle, bana para ver. Seni kurtarırım.”
Sosyal yaşamda da benzer şekilde, bazı insanlar kendi hedeflerine ulaşmak için başkalarının güvenini kazanıp sonrasında bu güveni kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor.
Son yıllarda Türkiye siyasetinde, hedefe ulaşmak için ideolojik çizgilerinden vazgeçip, hatta tamamen terk eden çok sayıda örnekler yaşandı. Bunlardan biri, CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun partisinden istifa ederek AKP’ye katılması oldu.
Bu adım, bazı yorumcular tarafından “Makyavelist siyasetin belediye başkan versiyonu” olarak tanımlandı.
Benzer şekilde, yerel seçimler öncesi veya sonrası, partiler arası ani ittifak değişiklikleri, belediye meclis üyelerinin toplu geçişleri, seçmen iradesini dolaylı olarak etkileyen hamleler olarak gündeme geldi. Bu tür hamleler, Machiavelli’nin “Prens”te tarif ettiği “iktidarını korumak için gerekirse her yol mübahdır” ilkesinin modern yansımalarıdır.
Türkiye’de seçim dönemleri, Makyavelist taktiklerin en yoğun görüldüğü zaman dilimlerinden biridir. Rakip partilerin söylemlerini kendi lehine çevirmek, geçmişte eleştirilen uygulamaları seçim kazanmak için benimsemek ya da ittifak bloğunu genişletmek adına tavizler vermek, bu taktikler arasında yer alır.
Örneğin, geçmişte sert biçimde eleştirilen bazı siyasi figürlerin, seçim döneminde stratejik bir şekilde ittifak içine alınması; toplumsal tepki riskine rağmen, “amaç” uğruna yapılan bir siyasi kumar olarak değerlendirilebilir.
Bir diğer Makyavelist yöntem, kadrolar üzerinden yürütülür. İktidar ya da yerel yönetimler, kendi hedeflerini gerçekleştirmek için bürokratik atamaları stratejik biçimde kullanır. Bu sayede kurumlar, uzun vadeli siyasi ajandaya uygun hale getirilir. Karar alma süreçlerinde hızlı sonuç almak için, liyakat yerine sadakat esaslı atamalar yapılması bu yöntemin tipik örneğidir.
Hiç unutmam 1995 yılında yapılan genel seçimlerde DSP’den Afyonkarahisar’dan milletvekili seçilen Kubilay Uygun “Fırıldak Kubi” adlı bir Milletvekili vardı. Bir günde iki parti değiştirmesiyle meşhurdu. Sanki “Makyavelizm akımının tek temsilcisi gibiydi. Milletvekili görev süresi bitinceye kadar çeşitli bahaneler uydurup, Meclis’te bulunan tüm partilere geçmişti.
Hatta günün esprisi olarak da anlatılırdı.
Kubilay Uygun sabah evden çıkarken eşi arkasından seslenmiş
“Bugün seni hangi partiden arayım” diye.
MAKYAVELİZM NEDİR ?
“Makyavelist” kelimesi, 15. yüzyıl sonu – 16. yüzyıl başında yaşamış İtalyan siyasetçi, diplomat ve düşünür Niccolò Machiavelli’nin (1469–1527) adından gelir. Machiavelli’nin en bilinen eseri “Prens” (Il Principe), hükümdarların iktidarlarını korumak ve devletlerini güçlendirmek için ahlaki normları esnetmelerini, hatta gerekirse ihlal etmelerini meşru gören bir siyasi kılavuz niteliğindedir. Halk arasında bu anlayış “Amaç için her yol mubahtır” sözüyle özetlenir.
Makyavelist hamleler, kısa vadede sonuç almayı sağlayabilir; ancak uzun vadede toplumsal güveni zedeleyebilir, siyasetin meşruiyetini sorgulatabilir. Bu nedenle demokratik sistemlerde, güç kullanımını dengeleyen şeffaflık, hukuk ve hesap verebilirlik mekanizmaları büyük önem taşır. Aksi takdirde, “amaç” uğruna her yolun mubah görülmesi, otoriterleşme ve kurumsal çürümenin zeminini hazırlar.
Türkiye’de son yıllarda yaşanan parti geçişleri, ittifak değişiklikleri, seçim stratejilerindeki ani manevralar ve kadro politikaları, Machiavelli’nin yüzyıllar önce yazdığı prensiplerin hâlâ ne kadar geçerli olduğunu gösteriyor. Bu hamleler, siyasi tarihe “zekice” hamleler olarak mı yoksa “ahlaki sınırları zorlayan” tavırlar olarak mı geçecek, bunu zaman gösterecek.