Kahramanmaraş merkezli, on şehirde yaşadığımız depremler bir kez daha gösterdi ki, iletişimin
her şeyin üzerinde, vazgeçilmez ve yaşamın parçası olduğu. Arama ve kurtarma faaliyetlerinin
organizasyonu, toplumun doğru haber alma özgürlüğü ve kamusal bir mal ve hizmet olması
nedeniyle yeterli altyapı eksikliği, iletişime ulaşma özgürlüğü kamuoyunda yenid en tartışılır
olmuştur. Bu kadar önemli ve vazgeçilmez olan bir hizmet yeniden düzenlenmeden ve
iyileştirilmeden, bu haliyle toplum ve tüketiciler üzerine daha fazla bir yük olarak
yansımaktadır. Diğer taraftan toplumsal bir yara üzerinden alınan deprem vergisi belirli bir
amaca ve süreyle, toplumsal bir ihtiyacın giderilmesine yönelmiş bir ek vergi ( fon) uygulaması,
kalıcı hale getirilerek amacından yoksun bırakılmış, sürekli bir vergi kaynağı haline
dönüştürülmüştür.
Özel İletişim Vergisi, 31.07.2004 tarih ve 25539 sayılı Resmi Gazete’de 5228 sayılı Kanun’un
- maddesiyle değişen, 6802 sayılı Gider Vergileri([1]) Kanunu’nun 39. maddesi ile yürürlüğe
girmiştir. İlgili maddede; verginin mükellefi, matrahı, nasıl beyan edileceği vb. konular açık bir
şekilde yazılmış olmakla beraber, devamında gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider
kaydedilemez hükmü yer almaktadır. 6802 sayılı Gider Vergisi Kanunu’nun gerekçesinde esas
olarak çıkartıldığı tarihte üretim üzerinden alınan vergilerin, işletmelerin gelişmesine ve
büyümesine engel olması nedeni ile Gider Vergileri Kanunu oluşturulmuştur. Aşağıda
açıklanacağı gibi özel iletişim vergisinin üretimden daha çok hizmet giderleri olarak ifade edilen
giderler üzerinden tahsil edildiği görülmektedir. Tüketiciler üzerinde aynı KDV, Özel Tüketim
Vergisi gibi bir ek yük olmaya ve beyan üzerinden alınan vergilerden daha çok devlet için bir
dolaylı gelir kaynağı olarak görüldüğü sürece, yönetenler tarafından alınmaya devam edeceği
itirazsız kabul görmektedir.
II- ELEKTRONİK HABERLEŞME, YETKİLENDİRME VE KURALLARI
11.05.2008 tarih 5809 sayılı Kanunla([2]) düzenlenen Elektronik Haberleşme Kanunu amaç
kısmında “sektöründe düzenleme ve denetleme yoluyla etkin rekabetin tesisi, tüketici
haklarının gözetilmesi, ülke genelinde hizmetlerin yaygınlaştırılması, kaynakların etkin ve
verimli kullanılması, haberleşme alt yapı, şebeke ve hizmet alanında teknolojik gelişimin
ve yeni yatırımların teşvik edilmesi ve bunlara ilişkin usul ve esasların
belirlenmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Kanun’un kapsamında;
“(1) Elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ve elektronik haberleşme alt yapı
ve şebekesinin tesisi ve işletilmesi ile her türlü elektronik haberleşme cihaz ve
sistemlerinin imali, ithali, satışı, kurulması, işletilmesi, frekans dâhil kıt kaynakların
planlaması ve tahsisi ile bu konulara ilişkin düzenleme, yetkilendirme, denetleme ve
uzlaştırma faaliyetlerinin yürütülmesi bu Kanuna tabidir.
(2) Millî güvenlik ve kamu düzeni ile olağanüstü hal, (…)1 seferberlik, savaş hallerinde ve
doğal afet durumlarında elektronik haberleşme hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin özel
kanunların ve 16.07.1965 tarihli ve 697 sayılı Ulaştırma ve Haberleşme Hizmetlerinin
Olağanüstü Hallerde ve Savaşta Ne Suretle Yürütüleceğine Dair Kanun, 09.04.1987 tarihli
ve 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 16.06.2005
tarihli ve 5369 sayılı Evrensel Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, 03.07.2005 tarihli ve 5397 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile 04.05.2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi
Hakkında Kanun hükümleri saklıdır.
(3) Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve kuruluş kanunları ile Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde belirtilen görev sahaları ile
ilgili konularda olmak üzere Dışişleri Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün elektronik
haberleşme cihaz, sistem ve şebekeleri ile bedeli bu kurumlar tarafından ödenerek
işletmeciler tarafından kurulan veya kurulacak elektronik haberleşme cihaz, sistem ve
şebekeleri hakkında 36. ve 39. maddeler hariç, bu Kanun hükümleri
uygulanmaz” belirlenmiştir.
Yine Kanunda ilkeler bölümünde haberleşme alt yapısının kurulması, işletilmesi, makul bir ücret
karşılığında yararlanması, rekabetin sağlanması, elektronik haberleşme ağında tarafsızlığın
sağlanması ve benzeri gibi birçok maddeyi de Kanun bünyesinde taşımaktadır. Elektronik
haberleşmede yetkili merciler ve görevleri arasında başlıca sayılan Bakanlığın (Ulaştırma
Bakanlığı) görevleri arasında Kanun’un 5/f maddesinde “Elektronik haberleşmenin doğal
afetler ve olağanüstü haller nedeniyle aksamamasını teminen gerekli tedbirleri almak ve
koordinasyonu sağlamak. Haberleşmenin aksaması riskine karşı önceden haberleşmenin
kesintisiz bir biçimde sağlanmasına yönelik alternatif haberleşme alt yapısını kurmak,
kurdurmak ve ihtiyaç durumunda söz konusu sistemi devreye sokmak.” olarak
belirlenmiştir. Kanun’un 5 maddesinde sayılan yükümlülükleri yerine getirmek, tüm bu
faaliyetlere yönelik uygulama usul ve esaslarını belirlemek, kurulum, uygulama ve işletim
süreçlerini planlamak, yürütmek ve koordine etmek.
Diğer taraftan işletmecilerin yükümlülükleri de bu Kanunda düzenlenmiştir. Kanun’un 12/ğ
maddesinde “Afet durumlarındaki haberleşmenin kesintisiz devam edebilmesi için gerekli
tedbirlerin alınması” şeklinde düzenlenmiştir.
Son yaşanan ve toplam 10 il ve daha fazlasında deprem faciasını yaşayan illerimizde bakanlık
ve onun yetkilendirmiş olduğu GSM (Cep telefonunda kullanılan ve bir iletişim protokolü)
operatörleri Kanunda sayılan ve kendilerine verilen görevleri uzunca bir zaman yerine
getiremez duruma gelmişler, kamuoyunun haber alma hakkı ile arama ve kurtarma
işlemelerinin yerine getirilmesini zamanında, eksiksiz ve Kanunda öngörülen şekilde yerine
getiremez hale gelmişlerdir.
III- DENETİM VE CEZAİ UYGULAMALAR
Ulaştırma Bakanlığı, re’sen veya kendisine intikal eden ihbar veya şikâyet üzerine, bu Kanunda
belirlenen görevleri ile ilgili olarak elektronik haberleşme sektöründe yer alan gerçek ve tüzel
kişileri denetleyebilir, denetlettirebilir. Mülki amirler ve diğer kurumlar denetim sürecinde her
türlü kolaylığı gösterirler. Denetim yapanlar inceleme veya denetime giderken yanlarında
denetimin konusunu, amacını ve yanlış bilgi verilmesi halinde idarî para cezası uygulanacağını
gösteren bir yetki belgesi bulundururlar. Haklarında denetim yapılanlar her türlü kolaylığı
sağlamakla yükümlüdürler. Denetim sürecinde çeşitli kurumlardan uzman talebinde
bulunabilirler. Kurumun denetim faaliyetlerinde görevlendirilen personeli ile bu faaliyetlerin
yönetim ve koordinasyonunu sağlayan görevlilerine görevleri sona erdiğinde, Kurumca,
elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçilik yapabileceğine ilişkin bir belge
düzenlenir. Devlet memurluğu hakkındaki düzenlemelerde belirtilen koşulları kaybetmedikleri
sürece elektronik haberleşme sektöründe bağımsız denetçi olarak görev alabilirler.
Kurum, Kanunlar çerçevesinde denetim hakkını kullanarak “kullanım hakkı ve diğer
yetkilendirme şartlarına uyulmasının izlenmesine ve denetlenmesine aykırılık halinde
işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde üçüne kadar idarî para
cezası uygulanır. Millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesi ve Kanunlarla getirilen hükümlerin uygulanması amaçlarıyla gerekli
tedbirleri alır. Gerektiğinde tesisleri tazminat karşılığında devralmaya, belirlediği süre
içerisinde yetkilendirme ücretinin ödenmemesi ya da ağır kusur halinde verdiği
yetkilendirmeyi iptal etmeye yetkilidir. Yetkilendirmelerin iptalini gerektiren hallerde
Bakanlığın görüşünü alır. İşletmecinin işe yeni başlaması ve bir kazanç elde edilip,
edilmemesi, iyi niyet ve kendiliğinden bildirimlerde bin liradan bir milyon liraya kadar
idarî para cezası ile bu Kanunda belirtilen diğer idarî yaptırımları uygulamaya yetkilidir.
Kurumun belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde elektronik haberleşme tesisleri ile ilgili
bildirimlerin yapılmaması veya güvenlik sertifikası alınmadan kurulması veya Kurum
veya Kurum tarafından yetki verilen kuruluşlarca yapılacak ölçümler sonucu, “kurum
tarafından belirlenen elektromanyetik alan şiddeti limit değere uygun bulunmaması
hallerinde, bunların sahibine bu Kanuna ekli ücret tarifesinde belirlenen ruhsatname
ücretinin elli katı idarî para cezası her bir cihaz için ayrı ayrı” uygulanır.
Kurum, hizmet sunucularının yetkilendirilmesi ve bu yetkilerin izin almadan kullanılması
durumunda belirlenen cezaları dışında hizmet sunumlarının kalitesinin denetlenmesini yeterli
ölçüde yapmak ve bunu kamuoyuna açıklaması kamusal bir bilgi alma hakkıdır. Anayasa’nın
- maddesindeki tüm vatandaşlara verilen haberleşme hakkının korunmasının sağlanması
zorunludur.
GSM operatörlerinin yetkilendirilmeleri ve bu yetkilerini kullanırken ortaya çıkan can ve mal
kayıplarına sebep olması; bir hizmet ihmali olabilmektedir. Bu ihmalin boyutlarının ortaya
çıkarılması hem kurumun yetkisinde hem de yargıya taşındığında mahkemelerin belirleyeceği
ölçüler içerisinde olmalıdır. İlgili Bakanlık telekomünikasyon şirketlerinin olağan üstü
durumlarda neden çalışmadığı ve yasada belirtilen kurumun önceden önlem alma görevini
yerine getirip getirmedikleriyle ilgili her hangi bir açıklama henüz yapmamıştır.
IV- ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİNİN YASAL DAYANAĞI, KAPSAM VE MEVCUT UYGULAMA
6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu, Madde 39- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuyla görev
veya imtiyaz sözleşmesi imzalamak suretiyle veya 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu
uyarınca bu Kuruma bildirim yapılması veya bu Kurumca kullanım hakkı verilmesi yoluyla
yetkilendirilen veya yetkilendirilmiş sayılan işletmecilerin “(kablo TV altyapısı üzerinden
teknik olarak verilebilecek her türlü hizmetleri dışında (görev sözleşmesi ile ulusal
egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme
yetkisine sahip olanlar hariç);” telekomünikasyon alt yapısı kurup işleten veya
telekomünikasyon hizmeti sunan işletmecilerin,
a) Her nevi mobil telekomünikasyon işletmeciliği kapsamındaki (ön ödemeli kart satışları dâhil)
tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri % 10([3]),
b) Radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamından iletilmesine ilişkin
hizmetleri % 10,
c) (5838 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değişen bent. Yürürlük; 01.03.2009) kablolu, kablosuz
ve mobil internet servis sağlayıcılığı hizmeti % 10,
d) (5838 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle eklenen bent. Yürürlük; 01.03.2009) (a), (b) ve (c)
bentleri kapsamına girmeyen diğer (5904 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişen ibare.
Geçerlilik; 10.05.2009. Yürürlük; 03.07.2009)elektronik haberleşme hizmetleri % 10,
Oranında özel iletişim vergisine tâbidir.
“Birinci fıkradaki oranları ayrı ayrı veya birlikte sıfıra kadar indirmeye, iki katına kadar
artırmaya” “Birinci fıkradaki % 25 ve % 15 oranlarını ayrı ayrı veya birlikte % 5’e, % 5
oranını ise sıfıra kadar indirmeye ve bu oranları kanuni oranlarına kadar artırmaya
Cumhurbaşkanlığı (Bakanlar Kurulu), vergiye ilişkin usul ve esasları belirlemeye, ön
ödemeli hatlara yapılan yüklemelerin farklı oranlara tabi hizmetlerde kullanılması hâlinde
fazla tahsil edilen vergiyi kullanıcıya ödenmesi koşuluyla mükellefe iade ettirmeye,
verilmesi gereken beyannamelerin şekil, içerik ve eklerini belirlemeye Hazine ve Maliye
Bakanlığı yetkilidir.”
Mobil telefon aboneliğinin ilk tesisinde (operatör değişiklikleri hariç, 2023 yılı için) 260 TL ayrıca
özel iletişim vergisi alınır. Bu tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
Hesaplanan tutarın yüzde beşini aşmayan kesirler dikkate alınmaz. Bakanlar Kurulu, bu şekilde
tespit edilen tutarı % 50’sine kadar artırmaya veya yarısına kadar indirmeye yetkilidir.
Verginin mükellefi; birinci fıkrada sayılan telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmecilerdir.
Verginin matrahı, katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül eder. Bir aya
ait özel iletişim vergisi, izleyen ayın on beşinci günü akşamına kadar beyan edilerek aynı süre
içinde ödenir. Bu verginin beyan ve ödenmesine ilişkin olarak 47 ve 48. madde hükümleri
uygulanmaz.
Bu maddede hüküm bulunmayan hallerde, 3065 sayılı Katma Değer vergisi Kanunu hükümleri
uygulanır. Telekomünikasyon işletmecilerinin imtiyaz veya görev sözleşmeleri, ruhsatlar veya
genel izinler uyarınca Hazine’ye ödeyecekleri payın hesaplanmasında özel iletişim vergisi
dikkate alınmaz. Özel iletişim vergisi düzenlenecek faturalarda ayrıca gösterilir.
Bu vergiye ilişkin usul ve esaslar ile verilmesi gereken beyannamelerin şekil, muhteva ve
eklerini belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Yukarıdaki yasal dayanak incelendiğinde iki önemli husus öne çıkmaktadır;
a) Verginin mükellefi; birinci fıkrada sayılan telekomünikasyon hizmetlerini sunan
işletmecilerdir. Verginin matrahı, katma değer vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül
eder. Bir aya ait özel iletişim vergisi, izleyen ayın on beşinci günü akşamına kadar beyan
edilerek aynı süre içinde ödenir.
b) Bu vergi, katma değer vergisi matrahına dâhil edilmez, gelir ve kurumlar vergisi
uygulamasında gider kaydedilmez.
Bakanlar Kurulu, % 25 oranını % 10’a, % 15 oranını ise ayrı ayrı veya birlikte % 5’e kadar
indirmeye ve bu oranları kanuni oranlarına kadar artırmaya yetkilidir.
V- GEÇEN SÜREDE NE KADAR DEPREM (ÖZEL İLETİŞİM) VERGİSİ TOPLANDI
1999 yılında Gölcük’de yaşanılan deprem nedeniyle, 4481 sayılı Kanunla, depremde zarar
gören vatandaşlar kapsamı dışında bırakılarak, mükelleflerin 1998 yılında beyan edilmiş olduğu
gelir veya kurumlar vergisi matrahları ile söz konusu yılda elde edilen ve belli miktarın
üzerindeki ücretler, bina, arsa ve araziler, motorlu taşıtlar ile cep telefonları üzerinden tek
seferlik ek vergi alınması öngörülmüştü.
Deprem giderlerinin karşılanması amacıyla düzenlenen, halk arasında DEPREM
VERGİSİ olarak bilinen ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ, 31.12.2000 tarihine kadar geçici olarak
alınması öngörülürken, kalıcı hale getirilmiştir.
Yıllara göre hangi vergi çeşitlerinden ne kadar vergi toplandığı Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın
bütçe gerçekleşmeleri açıklamalarından elde etmek mümkündür. Buna göre 2000-2022 yıllarını
kapsayan 23 senede toplam, 87 milyar 998 milyon lira özel iletişim vergisi toplanmıştır. 2003 –
2022 arasındaki 20 yıllık AK Parti iktidarında toplanan deprem vergisi ise 86 milyar 138 milyon
lira olmuştur.
Uzun yıllar her sene 3-4 milyar civarında seyreden özel iletişim vergisi geliri enflasyonun
yükselmesiyle birlikte 2021’de 6,62 milyar liraya; 2022’de ise 9,3 milyar liraya yükselmiştir([4]).
Deprem için toplanan ve adı halk arasında Deprem Vergisi olarak bilinen vergilerin nereye
harcandığı bilinmemekle birlikte eski Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK, 2011 Van depreminden
sonra yaptığı açıklamada toplanan paraların duble yollar, havalimanları ve sağlık
harcamalarında kullanıldığını söylemişti. ŞİMŞEK, deprem vergileri için şu ifadeleri
kullanmıştı: “Bu, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime
gidiyor.”. Ancak, devletin gelirleri tek Hazinede toplanıyor. Bütün harcamalar, bu Hazineden
harcanıyor. Buna vergi teorisinde bütçede genellik ilkesi deniliyor. Bir hizmete karşılık
gösterilmeksizin tüm kamu gelirleri tüm kamu harcamaları için toplanıyor. Bu yüzden toplanan
deprem vergilerinin doğrudan deprem harcamalarının finansmanında kullanılıp kullanılmadığını
belirlenememektedir. Bu tek bir amaç için alınan vergilerin genel bütçe içerisinde genel
harcamalar için yapılması her ne kadar Sayıştay denetimine tabi olsa da doğrusu gelirin takibi,
şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine, fon oluşturma anlayışına uygun düşmemektedir.
Halktan ne adla toplanıyor ise vergilerin o alana özgülenmesi ve ilgili yer için harcanması fon
yönetimi muhasebesi açısından düşünülmelidir. Fon muhasebesi konusunda “Devletler vergi
mükelleflerinden deprem amaçlarıyla topladıkları fonları fon muhasebesi yöntemine göre
yönetmekle ve yerinde harcamakla yükümlüdürler. Devlet genellikle belirli bir amaç için
yasal düzenlemelerle fonları toplarlar. Fon muhasebesi, bu fonların kullanımına ilişkin
bir sınırlama ve kısıtlamanın gözetilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda fon
muhasebesinin odağı iyi yönetişim ve hesap verebilirliktir.
Fon muhasebesi yöntemi, fon teorisi üzerine kurulmuştur. Fon teorisi belirli faaliyet ve
olayları, muhasebe işlemlerinin temeli olarak kabul eder. Bu yöntemde, fon deprem için
toplanmışsa, fonun deprem amacıyla kullanılması gerekir. Fon şu an işsizlik sigortası
fonu gibi işletilerek nemalandırılır.
Fon muhasebesi yöntemde, fonun nakit ve diğer mali kaynaklara ait hesapları bunlarla
ilişkili borç ve alacaklarla birlikte ve bunlarda meydana gelen değişiklikleri, belirlenmiş
yönetmelikler ve sınırlamalar çerçevesinde bazı amaçlara ve belli faaliyetleri yürütme
amacına uygun olarak birbirinden ayrılmış ancak dengeli olarak kayda geçen bağımsız
mali ve muhasebe yöntemidir.”([5]). Ancak deprem vergisi(ÖİV) ihtiyaç duyulan amaçlardan
sapılarak, genel bütçe içerisinde değerlendirilmiş ve yukarıda eski Maliye Bakanı’nın ifade ettiği
gibi farklı ihtiyaçlar için kullanılmıştır.
Belirli bir amaç için özgülenmesi gereği sınırlı bir amaca hizmet etmesi ve o ihtiyaçlar için
kullanılması fon yönetiminin kendi bağımsız karakterinden de kaynaklanmaktadır.
VI- TÜKETİCİ AÇISINDAN DEPREM (ÖZEL İLETİŞİM) VERGİSİ
Yukarıda anılan Kanun metninden anlaşılacağı üzere kanun koyucu her ne kadar Özel İletişim
Vergisi’nin (ÖİV) mükellefini, telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmeciler olarak belirlemiş
ise de esas olarak telekomünikasyon hizmetlerini sunan işletmeciler nihai tüketicilerden
bu vergileri faturalarla toplayarak ilgili idareye beyan etmekte ve ödemektedirler.
Tüketiciler veya nihai kullanıcılar açısından ise bu gelirleri üzerinden beyan ettikleri vergilerden
ayrı olarak ödemiş oldukları bir vergi olmaktadır. Hiç bir suretle herhangi bir gelir üzerinden elde
edilen vergiden ödemiş oldukları ÖİV indirememektedirler. Her telefon kullanıcısının ödemiş
olduğu bu vergi her yıl Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu yeniden değerleme
tutarları kadar artırılmaktadır. Bu tutar çoğu zaman ücretle çalışanlara yapılan zamlardan daha
yüksek bir tutarı bulmaktadır.
Hâlbuki vergi, yapısı itibariyle devlet ve devletin uyruğunda olan yurttaşları arasında yapılmış
olan bir (verginin kanunla konulup kanunla kaldırılması)([6]) sözleşmedir. Bu sözleşme
karşılığında devlet yurttaşlarına tam kamusal mal ve hizmet sunar. Tam kamusal mal ve
hizmet sunumu devletin asli unsurlarındandır ve varlık nedenlerinin başında gelmektedir.
Tam kamusal mal ve hizmetlerin temel özellikleri şöyle sıralanabilir([7]);
1- Parçalanamaz ve bölünemez
2- Birimlere(ölçümlemeye)ayrılamaz
3- Tüketimi kısıtlanamaz ve sınırlanamaz
4- Dışsallık yayar,
5- Beleşçiliğe (vatandaşlar tarafından karşılıksız kullanmaya) uygundur
6- Etkin fiyatlama yapılamaz
7- Yukarıdaki altı özellik nedeniyle özel sektörce üretilemez
Devlet tarafından üretilen ve sunulan tam kamusal mal ve hizmet kapsamında “Temel İletişim
Hizmetleri (posta, telefon altyapısı vb.)” bulunmaktadır. Tüketicilere vergisi alınarak
karşılıksız yapılması gereken hizmetler devletin, vatandaşı ile yapmış olduğu sözleşmeye
uymayarak ek bir vergi ihsas edilmiştir. Alınan bu vergi de sürekli hale getirilerek , devlet ile
vatandaş arasında yapılan sözleşmeye uygun düşmemektedir. Çağdaş devletlerde artık zora
dayalı vergi koyma anlayışından çıkıp, devlet ile yurttaş arasında yapılan sözleşme gereği,
vergi karşılıklı etkileşim, paylaşım, bölüşüm ve yönetişim, şeffaf bir anlayış haline gelmiştir.
VII- SONUÇ
Devlet ile uyruğunda bulunan vatandaşlar arasında yapılmış olan sözleşme gereği sunulan mal
ve hizmetler bir vergi karşılığıdır. Ödenen vergiler karşılıksız değildir. Devletin sunması
gereken TAM KAMUSAL mal ve hizmetlerin karşılığıdır. Bunlar için ek vergi alınması ve yaygın
olarak bütün vatandaşları kapsaması Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve verginin vatandaşın mali
gücüne göre alınması ilkesini bozmaktadır. Adaletsiz bir vergi sistemi gelir dağılımını eşit
yurttaşlık ilkesini ve bireyin hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırıcı etkileri ortaya çıkarmaktadır.
Ülkemizde yaşanan son depremler de gösterdi ki, iletişimi sağlayanlar ile bunları
denetleyenlerin tam Kanunda belirlenen hak ve sorumluluklarını yerine getiremedikleri,
yaşanılan aksaklıklarla ortayı çıktı ki, ihtiyaçlar fazlasıyla kamuoyunun bilgisi dâhilinde ortada
durmaktadır. Arama ve kurtarma faaliyetlerini aksatıp, kurtarma ekiplerinin sağlıklı bir can
kurtarma çalışmaları yürütmelerini sağlayamamamın yanında Anayasa’nın 22. maddesine göre
halkın doğru haber alma hakkının yerine getirilmesini de sağlayamamışlardır.
Kanunla, Bakanlığa “Elektronik haberleşmenin doğal afetler ve olağanüstü haller
nedeniyle aksamamasını teminen gerekli tedbirleri almak ve koordinasyonu sağlamak
yasal bir görev olarak verilmiştir. Haberleşmenin aksaması riskine karşı önceden
haberleşmenin kesintisiz bir biçimde sağlanmasına yönelik alternatif haberleşme alt
yapısını kurmak, kurdurmak ve ihtiyaç durumunda söz konusu sistemi devreye
sokmak” ihtiyacını yerine getirememişlerdir. Kanundan kaynaklanan hakları kamu idareleri
yerine getirerek afet nedeniyle sunulamayan ayıplı hizmetleri dolayıysa iletişim operatörlerinin
görevleri ve sorumlulukları yeniden gözden geçirilmelidir.
Belirli amaçla toplanan vergilerin bir fon özelliği taşıdığıdır. Fon muhasebesi kuralları
içerisinde, bu fonların kullanımına ilişkin bir sınırlama ve kısıtlamanın gözetilmesini sağlamayı
amaçlamaktadır. Bu bağlamda fon muhasebesinin odağı, iyi yönetişim ve hesap verebilirlik
olmaktadır. Toplanan Deprem Vergileri, bu anlayışın dışında değerlendirilerek her defasında
halkın belirli amaç için katlandığı maliyeti, tekrardan önüne bir defa daha konulmak zorunda
kalınmamalıdır.
Deprem vergisi olarak konulan daha sonra sürekli bir vergi haline getirilen Özel İletişim Vergisi,
tam kamusal bir hizmet olması ve “iletişimin ve haberleşmenin” devletin temel görevleri
arasında olması nedeniyle yeniden gözden geçirilmelidir. Alınması halinde ise fon yönetimi
anlayışıyla tek bir amaç için özgülenmelidir.