Sosyal Medya’da bu günlerde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a ait olduğu söylenen bir televizyon kanalındaki konuşma dolanıp duruyor. Bu konuşma gerçekse, yani yapay zekâ ile üretilmiş ya da montaj falan değil de gerçekten Ali Erbaş tarafından yapıldıysa durum vahim, çünkü buradaki iddiaların tamamı yanlış.
İsterseniz önce bu kayıtta Ali Erbaş’ın ne dediğine bir bakalım:
Bahse konu bu konuşmada Ali Erbaş “Benim babam da 1921 doğumluydu merhum, onun hatıralarını dinleyerek büyüdük. Çocukluğunda Kuran Kursu'na gittiğinde, aman ya rabbim bu ne korkudur ki Karadeniz'in dağ köyünden birisi, korkudan, dışarıda biri nöbet bekliyor acaba jandarma gelir mi, gelip de bizim hocamızı alıp götürür mü diye. Akşam evlerine Kur'an-ı Kerim'leri götürmüyorlar, tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var o taşı çekiyor kuranı taş duvarın içerisine koyuyor ve taşı oraya, yerine koyuyor ki eve götürmesin kuranı. Bu ne korkudur değerli kardeşlerim? Nerede yaşadık bunu biz? Bu nasıl bir şeydir? Ama elhamdülillah geçti bunlar” Diyor.
Ali Erbaş ve babası ne yaşadı, kuranı niye saklamaya gerek duydu gerçekten de sakladı mı saklamadı mı bilmem ve lakin bende 60 küsur yaşındayım. Benim babam 1930 doğumlu, anneannem 1909, dedem 1894 doğumlu. Anneannem tarafı Bosna’dan göçüp gelmiş büyük dedem imam, Adapazarı’na yerleşmişler. Baba tarafından dedem ise Yanya’dan göçüp gelmiş İstanbul, İzmir, Adapazarı, Elazığ ve Ankara’da yaşamış, çalışmış. Anneannem de dedem de beş vakit namazını kılan, Kur'an-ı Kerim’i düzenli okuyan, camisine giden dindar insanlardı. Hele hele anneannemin ailesi abisi ve yeğenleri gerçekten de son derecede dindar insanlardı ve tüm yaşamları ev, cami, tarla üçgeninde geçerdi.
Bizim evlerde muhakkak Kur'an-ı Kerim bulunurdu ve bırak saklamayı bizim kültürümüzde Kur'an-ı Kerim'e tazim ve hürmetin bir göstergesi olarak diğer kitaplar ile birlikte rafa konmaz, belden aşağı bir yerde ya da ayakaltında bulundurulmaz, özenle hazırlanmış bir çantanın içinde duvara asılırdı. Okumak isteyen duvardan çantayı indirir, öper başına koyar ondan sonra açar okurdu.
Ben ne babamdan, ne dedemden ve ne de anneannemden Kuran okunması yasaktı, kuran okuyanı içeri atıyorlardı, Kuranları saklamak zorunda kalıyorduk diye bir laf duymadım, işitmedim.
Bakın gerçekte Mustafa Kemal Atatürk, Kur'an-ı Kerim'i ve din kitaplarını yasaklamak bir tarafa, hem askerler için hem köylüler için ayrı ayrı din kitabı hazırlatmıştır. Köylerde her evde mutlaka bir Kur’an-ı Kerim ve din kitabı bulundurulması için resmî adımlar atmıştır.
Bilirsiniz ben palavra sıkmam, hikâye anlatmam belge ve bilgi ile konuşurum. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet Kur’an-ı Kerim’in mümkün olduğu kadar çok kişiye öğretilmesini hedeflemiştir. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi 8 Şubat 1938 tarihinde yazdığı bir yazıyla her evde bir Kur’an-ı Kerim ve bir din kitabı bulunması ve okunmasının sağlanması hususunda il müftülüklerini uyarmıştır.
İşte bunun resmi belgesi belgenin altındaki imzaya dikkat edin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin imzasını göreceksiniz: