Avukat, Araştırmacı Yazar, Ali Yıldırım
1962 Sivas doğumlu.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. (1986)
Serbest avukatlığa başladı.
Çağdaş Hukukçular Derneği kurucusu, Genel Sekreteri ve Çağdaş Hukuk Dergisi yayın yönetmeni. (1990)
Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu kurucu ve başkanı. (1994)
Pir Sultan Abdal Derneği, Yönetim Kurulu Üyesi. (1994-1998)
Hüseyin Gazi Derneği/Dergâhı kurucusu ve 2. Başkanı. (1997-)
Alevi Bektaşi Kuruluşlar Birliği kurucusu, Hukuk Sekreteri (2000)
Alevi Bektaşi Federasyonu, kurucusu ve Hukuk Sekreteri. (2002)
Alevilik ve Sol tarih üstüne çok sayıda kitabı bulunmaktadır.
Yurt içinde ve yurt dışında sayısız panel, konferans, sempozyum, televizyon ve radyo programlarına katılmış, Mozaik Radyo, Su TV ve Halk TV’ye programlar yapmıştır.
Halen 55. sayısı yayınlanan YOL, Alevilik araştırma dergisini çıkarmaktadır.
Gerek dostluğumdan gerekse biyografisine baktığımızda mücadele etmek ve yarınlara kalması ve insanların faydalanması için hiç durmadan oturmadan yazıyor, eser üretiyor. Kısacası Alevilik ve Sol mücadele, yaşamının bir parçası. Sosyal medya üzerinden canlı yayınlar da yapan Yıldırım, hayatın her alanında var olmaya çalışıyor.
Ali Yıldırım, Deniz Gezmiş’in Günlüğü için şöyle yazmış. “Bu çalışma bir belgesel anlatımıdır. Üçüncü bir şahsın gözüyle 1971 sıcağında Deniz Gezmiş gündelik hayatının içinde izlenilmeye çalışılmıştır. Belgeler, tanıklıklar, mahkeme tutanakları, süreli ve süresiz yayınlardan yola çıkılarak Denizlerin yaşadığı o günlerin dökümünün yapılması amaçlanmıştır.”
Mahir’in Eylem Günlüğü’nde ise; Mahir’in bir sözünü koyar “Bizim kellelerimiz alınır ama yüreklerimiz alınamaz!” ve devamında “Hücredeki Adalının Rüyası” şiirinden bir bölümle devam eder.
“Adalıyım adalı,
Adam ormanlıktır.
Dostluk yoldaşlık, mertlik ormanı, bütün Ada’mı kaplar.
Erdemin güneşi yirmi dört saat aydınlatır Ada’mı.
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
Ben adalıyım ey kahpe hücre, Ada’lı”
Gerek Deniz’in gerekse Mahir’in günlüğünde 68 kuşağının mücadelesini anlatırken bir taraftan da yukarıda da sözünü ettiği gibi; Belgeler, tanıklıklar, mahkeme tutanakları, süreli ve süresiz yayınlardan yola çıkılarak hem tarihin belleğini tırnaklarıyla kazımış hem de tarihin belleğine kalemiyle, yüreğiyle bilinciyle kazımıştır.
Siyasi tarihin yanında Alevi öğretisine ve tarihine de çok emek vermiş, araştırma yapmış, kitaplar yazmış aynı zamanda birçok isim altında dernek ve federasyonun kuruculuğunu ve yöneticiliğini yapmıştır.
Yıldırım, “Alevilerin Kitabı” isimli kitabında şöyle diyor. “Bağımsız bir inanç sistemi olarak Alevilik kendi özgünlüğünün dışında başka inanç sistemlerinin tarihinin bir parçası olarak ele alındığı takdirde, kendi bağımsızlığını ve özgürlüğünü de tamamen yitirir. Alevi toplumunun kendi bağımsız ve özgün tarihini dile getirmekte ve yazılı olarak ortaya koyabilmekte ciddi bir yol aldığı söylenemez. Ne var ki böyle bir tavır için öncelikle gerekli olan, duru ve açık bir bilinçtir.
Aleviler ise; içeriden ve dışarıdan kuşatılmışlıkla çok ciddi bir bilinç kirliliği yaşamaktadırlar. Alevi bilinçleri resmi otoritenin red, inkâr ve asimilasyon politikaları ile çok ciddi bir tahribata maruz kalmıştır. Fakat bundan daha da önemlisi toplumun kendi bilincini köleleştirmesidir.
Alevilerin asimile edilmesiyle ilgili de 1956 yılında, Ordu/Akkuş’un ilçesinin Alevi köylerinde yaşanmış bir örnek aktarıyor.
Akkuş merkez camii imamı Nutkullo Hafız’ın oğlu Ahmet Hocaoğlu babasının faaliyetlerini anlatıyor.
“Babam 1956 yılında resmen imam oldu. Akkuş merkez camii imam hatibi, İlkokul diplomasını dışarıdan aldı. Tabi o zamanlar imam olabilmek için ilkokul diploması dışında bir şart aranmıyordu. Yeterli dini bilgi için de müftülükte sınav yapılırdı. Babamın Akkuş’taki hizmetini anlatmalıyım. Enteresandır. Akkuş’un köyleri yarı yarıya Alevi idi. Orada Fatsalı Bekir Şahin isminde genç bir müftü vardı. Müftü ile babam ikisi birlikte Alevi köylerinde gençleri aldılar. Akkuş insanının, insana, hele memura, din adamına aşırı saygıları vardı. Müftü bunları (halkı) yani muhtarı vb. çağırdı, her köyden bize şu kadar çocuk gelecek dedi. Alınacak talebeler buluğ çağına ermiş olacak. Müftü ile babam o talebeleri elif, be’den başlatıp okuttular ve o gençler köylere imam oldular. O köylerin çok büyük kısmı Aleviliği bıraktı. Öyle bir hizmet yaptılar. Çok zor şartlar altında o gençler orada okudular”
Ali Yıldırım’ı birkaç kelimeyle tarif edecek olsak; “Şimdiye kadar mücadele ile geçen ve devam eden bir ömür” diye tanımlamak yanlış olmaz kanaatimce.
Bizlere düşen; yaşamında sağlık ve başarılarının devamını dilemek ve kitaplarını dostlarımıza önermek olacak.