ADAM KONUŞUYOR!

Adam konuşuyor; her cümlesi yukarıdan, üst perdeden. Kendisini öteki insanların üzerinde bir yere oturtmuş, esiyor, üfürüyor. Olan bitenleri, güzellikleri, çirkinlikleri, doğruları, yanlışları sanki yalnız başına yaşamış. Sanki ondan başka kimse anımsamıyor on yıllardır olanları. Sanki yalnızca onun belleği var.

O her şeyi biliyor, yalnız onun bildikleri doğru. Sanki hiç yanılmamış, yapılan yanlışlara destek olmaması için kendisini hiç kimse uyarmamış, bu yanlışların kamuya vereceği zararlara kimse dikkat çekmemiş.

Adamın kim olduğunu sormayın, kim olduğunu bulmak için kafanızı yormayın. Onlar o kadar çok ki…

***

1960’lı ve 70’li yıllar boyunca, Atatürk’ün, “bağımsızlık benim karakterimdir” sözünden esinlenerek, “tam bağımsızlık” özlemi içinde emperyalizme karşı çıkanlara, “Amerika gitsin Rusya mı gelsin” lafazanlığıyla saldıran, 6. Filo’yu secde alıp namaz kılan adam şimdi sabah-akşam konuşuyor, bağımsızlıkçı görünmeye çalışıyor.

***

Sovyet Bloku çökünce, komünizmin “tehlike” olmaktan çıktığını düşünerek Türk Ceza Yasası’ndaki ünlü 141 ve 142. Maddeleri kaldırırken, 163. Maddeyi de kaldırıp şeriatçıların önünü açan gerici siyasal iktidarı, “demokratlık” adına alkışlayan adam, şimdi tarikatlardan, dinci örgütlenmelerden, şeriat tehlikesinden yakınarak konuşuyor.

***

Yapıldığı dönemdeki adıyla “Aşağı Fırat Projesi” kapsamındaki hidroelektrik santrallere, “bu kadar enerjiyi ne yapacaksınız, toprağa mı vereceksiniz” diyerek karşı çıkan adam şimdi konuşuyor; enerji yetersizliğinden, ithal fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminden yakınıyor.

***

Avrupa kapitalizminin pazarı Asya ülkelerine daha kolay ulaşımın başlıca araçlarından “Kuzey-Güney Avrupa Otoyolunun” (TEM) parçası olarak yaptırılan boğaz köprüleri ile İstanbul’un iki yakasındaki trafiği birbirine karıştırıp içinden çıkılmaz hale getiren; bu sonucu öngörmediği için gerekli planları ve yatırımları yapmayan iktidarları destekleyerek konuşan adam, o yanlışı şimdi hala savunuyor ama İstanbul’un bugünkü trafik sorununu eleştiriyor.

***

Beş yıllık kalkınma planlarına “büyük şehirlerin büyümesi önlenmeye çalışılmayacak, aksine desteklenecektir” ilkesini koyan ama o kentlerin geleceklerini planlamayanları, o günlerde coşkuyla savunan adam, kısa sürede yaşanan kitlesel göçlerle hızla kalabalıklaşan büyük kentlerde ortaya çıkan sorunlardan bugün yakınıyor; o sorunlar üzerinden siyaset yapıyor.

***

“Konuşan adam” geçmişte savunduğu ve yaşamın gerçekliğinde yanlışlığı birer birer ortaya çıkan görüşleriyle ilgili olarak hiç utanç duymuyor, hiçbir özeleştiri yapmıyor ama bugün yine konuşuyor.

Yaşamda olan bitenlere bakıp; güzellikleri, çirkinlikleri belirliyor, onları neden – sonuç ilişkisi bağlamında değerlendiriyor ve konuşan adamı her zaman öyle dinliyorum. Onun sözleri artık beni yalnızca güldürüyor.