AÇLIK YAYILIYOR

Türk-İş Eylül 2024 dönemine ait açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasını yayınladı, bu araştırma sonuçları bize Türkiye’de açlık ve yoksulluk sorununun gün be gün derinleştiğini ve yayıldığını gösteriyor.

Türk-İş’in AÇLIK YOKSULLUK araştırmasının sonuçları şöyle:

  • Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)  19.830,73 TL’ye,
  • Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 64.595,21 TL’ye,
  • Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 25.706,18 TL ’ye yükseldi.


TÜRK-İŞ’ in verilerine göre “mutfak enflasyonu” verilerindeki değişim Eylül 2024 itibariyle şu şekilde gerçekleşmiştir:

  • Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre % 2,90 oranında gerçekleşti.
  • Altı aylık değişim oranı % 37,41 oldu.
  • Son on iki ay itibariyle değişim oranı ise % 48,72  olarak hesaplandı.
  • Yıllık ortalama artış % 71,23 olarak gerçekleşti.

Asgari ücretin 17.002,12 TL ve en düşük emekli maaşının 12.500 TL olduğu Türkiye’de Türk-İş tarafından açıklanan bu veriler tam bir faciaya işaret etmektedir.

Bakın sayın yöneticiler, ekonomiyi çok çok iyi bilen zat-ı muhteremler ocak zammına kadar daha 3 ay var, yeni asgari ücret ile zamlı maaşlar ise çalışanların eline 4 ay sonra Şubat 2025 başında geçecek!

Kendinizi bu insanların yerine koyun bu maaşlar ile geçinmek mümkün müdür?

Hangi ülkede çalışan insanlar açlık yoksulluk sınırının altında çalışmaktadır?

Hangi ülkede emeklilere sizin emeklilere reva gördüğünüz zulüm reva görülmektedir?

Demedi demeyin sosyal patlama kapıya dayanmış bulunmaktadır, iş barışı bıçak sırtında, ipin ucundadır siyasi huzursuzluk had safhadadır.

Bu böyle daha uzun süre gitmez!

Evine ekmek götüremeyen, elektrik, su, gaz faturasını ya da ev kirasını ödeyemeyen insanlar bu düzene daha ne kadar tahammül eder sanıyorsunuz?

“Dayanın, sıkın dişinizi” diye diye daha ne kadar idare edebileceğinizi düşünüyorsunuz?

Emeklisini ve emekçisini bu kadar mağdur eden bir ülkenin güzel günler görmesi, refaha ulaşması mümkün müdür?

Gelir dağılımını bu kadar bozan, hakça bölüşümden bu kadar uzaklaşan bir ülkede sosyal barış sağlanabilir mi?

Hani “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyordunuz ne oldu? Yarattığınız bu “biri yer biri bakar düzeni” bana Tevfik Fikret’in meşhur Han-ı Yağma şiirini hatırlattı, hadi yazımı o şiir ile bitireyim:

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır

Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;

Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler! Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?

Şu nadi-i niam, bakın, kudumunuzla müftahir,

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hakk da elde bir!

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:

Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar,

Gurur-ı ihtişamı var, sürür-ı intikamı var.

Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar;

Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar.

Yiyin efendiler, yiyin, bu han-ı can-feza sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa; malını

Vücüdunu, hayatını, ümidini, hayalini;

Bütün ferag-ı halini, olanca şevk-ı balini

Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;

Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak:

Yarın bakarsınız söner, bugün çıtırdayan ocak;

Bugünkü miğdeler kavi bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı pür-neva sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!