Aradan yıllar geçti, takvimler değişti; ama 17 Aralık 2016’nın Kayseri’de bıraktığı iz silinmedi. O gün Talas Bulvarı’nda yükselen patlama sesi, sadece bir anın değil, bir dönemin hafızamıza kazınan acısı oldu. Hafta sonu iznine çıkan askerleri hedef alan saldırı Kayseri’de yaşandı; ama yankısı Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. Bu ülke, o günden sonra da başka acılar gördü, başka şehirlerde benzer karanlıklarla yüzleşti. Yine de Kayseri’de yaşananlar, terörün adres tanımadığını, acının şehir ayırt etmediğini bir kez daha hatırlattı. Bugün bu satırlar unutmak için değil; hatırlamak, anmak ve unutturmamak için yazılıyor.
Kayseri Hava İndirme Tugayı’nda eğitim gören sivil giyimli askerlerimizi taşıyan otobüse yapılan hain saldırı, yalnızca bir patlama değildi; bir milletin ortak acısı, bir toplumun ortak yarasıydı. O gün 15 kahraman evladımızı kaybettik: Abdülsamet Özen, Ahmet Taş, Fehmi Barçın, Göksel Ağaçyetiştiren, Hasan İlhan, Kamil Tunç, Kenan Döngel, Muhammet Ali Ocak, Mustafa Cihan, Raşit Yücel, Yunus Emre Duran, Uğur Korkmaz, Serdar Amak, Mesut Yaşar ve Arif Tuğ. Bu isimler birer satır değil; fedakarlığın, vatan sevgisinin ve yarım kalan hayatların adıdır. Hafızamızda birer emanet olarak yaşayacaklar.
Biz hala şehidimizin yutkunduğu yerdeyiz; yarım kalan bir nefeste, söylenememiş bir cümlede, kapının eşiğinde bekleyen o son bakıştayız. Kiminin yutkunuşu boğazımıza düğüm oldu, kiminin gülümsemesi polisimizin yüzünde güvene dönüştü. Kimi öğretmenliğini sınıflarda yarım bıraktı; tahtada tebeşir yetim kaldı, sıralarda umut sessizleşti. Askerimizin postalı, korucumuzun nöbeti, vatandaşımızın günlük hayatı… Hepsi bir anda yarım kaldı. Geride kalanlar hala aynı sofraya bir eksik oturuyor, aynı ismi fısıldarken gözleri doluyor. Yıllar geçse de acı kabuk bağlamıyor; sızlıyor, kanıyor, hatırlatıyor. Çünkü bu kayıplar sadece birer isim değil, hayatın tam ortasından koparılmış insanlardı.
Şehidimizin yutkunduğu yerde durmaya devam ediyoruz. Sessiz çığlıklarını duyuyor, bıraktıkları boşluğu her gün biraz daha hissediyoruz. Polisimizin gülümsemesinde güvenimizi, öğretmenlerimizin sabrında yarına dair inancımızı, korucularımızın ve vatandaşlarımızın cesaretinde bu topraklara kök salmış vatan sevgisini görüyoruz. Kadın şehitlerimiz, bu ülkenin en onurlu duruşlarından biri olarak hafızalarımıza kazındı; cesaretin, fedakarlığın ve direncin adı oldular. Gözlerimizde dinmeyen bir yaş, yüreğimizde eksilmeyen bir gurur bıraktılar.
Yakınları hala gecenin en sessiz saatlerinde aynı yokluğa uyanıyor. Ev susuyor ama eksiklik konuşuyor. Bir kapı gıcırdadığında, bir telefon çaldığında kalp hala aynı umutla irkiliyor. Anneler her duada aynı cümlede takılı kalıyor; “Evladım dönsün” derken sesi boğazında düğümleniyor. Babalar “Vatan sağ olsun” demeyi bir duruşa dönüştürüyor ama o sözün arkasında sessiz bir yıkım taşıyorlar. Kardeşler yarım büyüyor, eşler aynı yastığa eksik baş koyuyor, çocuklar anne-babalarını fotoğraflardan tanımayı öğreniyor. Bu acı geçmiyor; sadece sessizleşiyor. Kabuk bağlamıyor; içten içe sızlıyor, her hatırlayışta yeniden kanıyor.
Ama biz buradayız. Şehitlerimizin adını bir cümlede değil, bir ömürde yaşatmak için buradayız. Kayseri’de yükselen o patlama sesi, İstanbul’da ve ülkenin başka köşelerinde yaşanan karanlıklarla birlikte kulaklarımızda; fakat bu topraklar acıya teslim olmadı, olmayacak. Terör ne şehir seçebildi ne de bu milleti yılgınlığa sürükleyebildi. Çünkü her saldırının ardından daha sıkı kenetlenen bir irade, daha gür bir vicdan yükseldi. Acımız derin, gözyaşımız sıcak ama inancımız dimdik ayakta. Onlarla nefes alıyor, onların hayalini yaşatıyor, emanet bıraktıkları bu vatanı aynı kararlılıkla savunuyoruz.
“Şehitler ölmez; adları unutulursa bir millet susar.”
Unutmadık.
Unutmayacağız.
Unutturmayacağız.
Bu vatan için can veren tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Ruhları şad olsun; adları kalbimizde, emanetleri boynumuzda yaşayacak.