Abidin Celal Binzet ile Sanatı Üzerine

Ressam ve sanat yazarı…

1949 Adıyaman doğumlu. Gazi’ye gelene dek doğduğu kentte okumuş. Gazi’yle Ankaralı olmuş…

Resim tutkusu

Okula başlamadan başlamış resim tutkusu. Hiç kesintiye uğramamış.

Resim öğretmenlerini unutamıyor. Okutanı da ve komşusu olanı da... 

Okutanı, Emrullah Bulurman. İlgi ve kabiliyetini görünce seni Gazi’ye göndereceğim dermiş…

Komşusu, Muazzez Kabalak. Yeni mezun. Adıyaman’a tayini çıkmış. Bahçelere çaya gel-gitler derken, liseli Celal’in ilgisini fark etmekte gecikmemiş. Okulda okuduğu kitabı hediye etmiş. Binzet, söyleşide bir çırpıda çıkarıverdi kitabı. Zarar görmesin diye poşetlemişti. Özenle açtı. Baktık. Gözlerimiz doldu…

Gazi’de ilk gün

Gazi’deki ilk günü... 

“60 kişi, bir amfide toplandık. Bir hoca geldi. Sert.” diye anlatmaya başladı. Herkesin adını, geldiği yeri söylemesini istemiş. Sırası gelen kalkıyor, konuşuyor. Celal’e sıra gelmiş. Tanıtmış o da kendini.

“Seni nerden tanıyorum?” diye sormuş.

“Bilmiyorum!” diye yanıtlamış.

Biraz daha zaman geçmiş. Hoca, bizim Celal’le ilgisini kesmemiş. Gelmiş yanına, bir kez daha sormuş;

“Ben seni nerden tanıyorum? Binzet, 

“Biraz hoşuma gitmedi desem yalan olmaz!” diyerek gülümsüyor. Düşünsenize, üniversitede ilk günü. Otoriter bir hoca. Dönüp, dolaşıp ona soru soruyor!

“Hocam sizin adınız ne?” diye soruvermiş.

“Adnan Turani.”

“Hocam, ben size mektup yazmıştım.”

Rahmetli hemen tanımış. 

Gelelim mektubun hikâyesine…

Sanat ve Sanatçılar Dergisi için mektup

Adıyaman. O zamanlar gazeteler taşraya birkaç gün geç gidiyor. 

“Geç gelse de her gün evde Cumhuriyet okunurdu” diye ekliyor. Bir anlamda gururlu. Babasının düzenli okuduğu gazeteyi bugün kendi de okuyor hem de yazıyor…

O zamandan sanatla ilgili haberlere meraklı. Bir gün gazetede bir ilan.  

“Sanat ve Sanatçılar Dergisi… Abonelik için…”

Hemen bir mektup yazmış. Abone olma isteğini belirtmiş. 

Dergiyi çıkaran Adnan Turani. Yanıtı da o yazmış. Eskiler hatırlar, posta pulu göndermek gerekirdi. Göndermiş. Aboneliği başlamış ama oku, yaz, gönder derken o devirde her şey geç. Dergiye 4. sayıdan itibaren abone olabilmiş. Kapanana dek sürmüş aboneliği.

Söyleşimiz sırasında hemencecik kitaplıktan ciltli bir kitap çıkardı. Yine bir çırpıda! Eski olduğu belliydi. Dergilermiş. Ciltlemiş. Yıllar önce. Son sayıya kadar. İlk 3 sayısı eksik…

Bir de fotokopi dergi gösterdi. 

“Derginin 1. sayısı. Hocam, Adnan Turani verdi.”…

Yine gözlerimiz doldu…

Resim solak yapmış!

Hep resim yapmış ve yapıyor. Hatta resim onu solak yapmış! 

Okul öncesi elini çok ciddi yaralamış. Sarılmış. Resim yapması gerek! 

Sol eliyle yapmaya başlamış. 

Eli iyileşince de durumu değiştirmemiş…

Sonra

Hep Ankara!

Birkaç yıl öğretmenlik yapmış…

Karikatür çizmiş, bir birincilik, bir de özel ödül almış.

Film-Radyo ve Televizyon ile Eğitim Merkezi’nde grafikçi…

Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD) Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmış. Daha sonraki yıllarda Çağdaş Sanatlar Vakfı kurucularından olmuş.

Çeyrek asır önce ‘Kent ve plastik sanatlar ilişkisi’ üzerine yüksek lisans ve Gazi’de hocalık…

Sonra 24 saat sanat!

9-10 yıldır TRT Radyo’da sanat üzerine programlar…

Fırçanın yanında kalem de tutuyor! Dergi, gazete ve kitaplarda yazılar... 

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Kursu’nda eğitimler veriyor. Sanat Felsefesi Seminerleri... 

Çok okuyor, araştırıyor. Derin bilgilenmeyi önemsiyor.

Bir resim ilgisini çekti diyelim, üzerine gidiyor. 

D Grubu’yla ilgili bir yazı yazmış. Grup o zamanlar 60. yılındaymış. Aklına bir soru takılmış. Grubun 90. yılında tekrar yazmış. Aklına takılanı çözmüş… 

İtalyan Ressam Fra Filippo’yu da iki kez yazmış. 1400’lü yılların başında yaşamış bir İtalyan ressamın yazılması İtalyan Kültür Ateşesi’nin de ilgisi çekmiş olacak ki, Binzet’i aramış… Yazıları İtalyancaya çevrilmiş.

Naci Kalmukoğlu’nu (Nicola Kamikof) yazmış. Yazdığının sempozyumu düzenlenmiş. Onu konuğu olmuş.

 “Keyifli bir oyun gibi kendimce oynuyorum” diyor…

‘Kılavuzum doğa!’

Doğayı kendi kılavuz alıyor. Bazen soyutlamaya kaçan figüratif çalışmalar yapıyor.

“Sanatta, resim sanatında doğa asıl kaynaktır.” diye söze başladı. 

“Doğadan edindiğimiz izlenimlerle yola çıkarak, bunun üzerine kendi damgamızı vurmaya çalışırız. Benim yapmak istediklerim de bu. Doğadaki her parçayı, her nesneyi ve her rengi, bir tür kendi anlayışım doğrultusunda yoğurarak yeniden ortaya bir şeyler koymak çabasındayım. Böyle bir yol kat etmeye, böyle bir yolculuk yapmaya çalışıyorum.

Bu nedenle bir de seçme yapıyorum. Yaratıcılığın ilk adımı seçmektir. İki nesne, iki olgu arasında neyi seçiyorsunuz? Bu şekilde bir kılavuzla yola çıkıyorum. 

Soruyorlar ‘Neden deniz teması yapıyorsun?’ 

‘Bu da benim seçimim.’ diyorum. Tabii ki yalnızca deniz değil başka çalışmamalarım da var. Zaten resimlerime baktığınız zaman deniz bazen ikinci planda kalıyor. Ama onunla birlikte renkleri ve biçimleri bir araya getirirken bu konsept üzerinde bir değerlendirme yapıyorum. ”

Mavi 

Doğayı seviyor. Deniz resimlerinde vazgeçilmezleri arasında. Mavisi ünlü. 

“Mavileri seviyorum!” diye açıklıyor. Basitçe…

Ama denizi basit çizmiyor!

“Yazlıkta sabah erkenden yürüyüşe çıkar, resim de çalışırım” diye anlatmaya başladı.

İskeleye gitmiş, başlamış boyamaya. Başında bir izleyicisi olduğunu fark etmemiş. İzleyicisi,

“Denizi mavi sanırdım. Siz o kadar çok rengi karıştırdınız ki kafam karıştı!” diye Binzet’in denizle iskelenin buluştuğu yerdeki renk zenginliğini bir anlamda tanımlamış.

Vazodaki dikenler!

Dikenleri bile seviyor. Vazoda kurumuş dikenler gördüm. Belli ki atmaya kıyamamış. Sordum.

“2000 yılından” dedi! Yani yirmi yılı geçmiş! 

“Mor renkleri çok güzeldi. Resimlerini yaptım. Hepsi satıldı. Çiçekleri atmaya kıyamıyorum!”.

Başka bir vazoda da kurumuş çiçekleri vardı. Onları da resmetmiş. O tablosu elinde ama onlar da duruyor.

Eserleri 

Yurtdışında da eserleri olan Binzet’in Kültür Bakanlığı, Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi, Türkmenistan Devlet Müzesi, Merkez Bankası, Şekerbank, Emlakbank, Vakıfbank, Akbank, Türk-İngiliz Kültür Derneği, Gazi Müzesi ve Çorum Kent Müzesi’nde tabloları var.

Şövalesi kitaplığa karşı!

Atölyesinde şövale var. Her ressamın atölyesinde olduğu gibi. Binzet’inki diğer atölyelerde görmediğim bir yerde, duvarları kaplayan kitaplarının önünde.

Her odada kitaplık var. Buna rağmen sığdıramamış! İnanmayacaksınız ama mutfağın bir duvarı da kitaplık!

Kitap

Yazarlığı da var. Gazetede makaleler ve yayınlana kitaplarıyla. Sanatı, sanatçıları işliyor. 

‘Çirkinliğe ve Karanlığa İnat’, ‘Tuvalin Ardındaki Tarih’, ‘Kentler ve İzler’ ile birkaç yazarla çıkan ‘100. Yılında Cumhuriyet’in Sanatı’ yayınlanmış kitapları. 

Son buluşmamızda yeni bir kitap üzerinde çalıştığını söyledi. Resim yaparken diğer yandan da sürekli araştırma yapıyor. Kitap üstüne kitap çıkarması hiç de şaşırtıcı olmayacak!

Resim Öğretmenlerine

Resim hocası; 

“Resim yapmalı, temel kavramları bilmeli” diyor ve rol model olmanın öneminin altını çiziyor.

Daha ne yapsın!

Medresede Hüsnü hat (Süslü yazı) hocasıymış, adını taşıdığı dedesi.

Adnan Turani ve Turan Erol, Gazi’deki hocalarının ikisi.

Eşref Üren, Orhan Peker, Fethi Arda ve Lütfü Günay gibi önemli isimler, sanat havasını soludukları,

“Etkilendim” diye adını andıkları…

“Sanat, klasik anlamda bir memur mesaisi değildir. Yaşamda sanatla birlikte olmak gerek.” diyor.

Sanat tarihini anlattığı eğitim videolarına, sanatın tarifiyle başladı. İşte bağlantısı!

https://www.youtube.com/watch?v=csng_nLzark&list=PLyia_iyWtNcarwfUfMuthDtOyFmN-n3qB

Sanat yolculuğunda yazıyor, çiziyor, boyuyor ve anlatıyor. 

Daha ne yapsın!