8 MART VE KADIN AKADEMİSYENLER…

Türkiye’nin ve Dünya’nın, yüz yüze, göz göze iletişim, silahsız, şiddetsiz ve haklara dayalı örgütlenme, demokrasi, adalet, laik yaşam, sağlık, can güvenliği,  sosyal güvenlik ve eğitim alanlarında çok büyük sorunları bulunuyor.

Birçok ülke, çok şiddetli ve aralıksız süren dalgaların içinde kalan deneyimsiz bir insan gibi suda boğulmamaya çalışıyor.  İnsana, hayvana  ve doğaya-çevreye yönelik şiddet konusundaki araştırmalara dayalı ve elbette olumsuz rakamlara bakmadan, sadece medyadaki haberleri kaynak alarak söylemem gerekirse, Türkiye, şiddet dalgalarının ortasında  boğulmamaya çalışan bir insana çok benziyor.

Acaba,  Türkiye’yi, o dalgaların arasına atan ve boğulmasını isteyen birileri mi var? Birileri mi var diye yazdığıma bakmayın, kanımca kesinlikle var. Birileri mi diye karanlıkta bıraktığım sorunun yanıtı çok açık.  Üstelik paralı, silahlı ve vahşi.  Halkımızın tehlikelerin farkına varmamasından, örgütlenmemesinden ve şiddetsiz güç birliği yapmamasından dolayı da dalgaların arasındaki ülkeyi boğabileceklerine inanıyorlar.

Örgütlü demiyorum, farkında iseniz. Örgüt; yasal, demokratik, haklara dayalı, saydam, silahsız ve kesinlikle şiddetsiz birliktelik, iş birliği, güç birliği ve dayanışma amacı taşır. Gönüllülük içinde çalışır örgüt üyeleri, kendi veya başkalarının gönüllerine şiddet uygulamaz. Kan ve gözyaşı dökmez, döktürmemeye çalışır.

Bir ülkede, Türkiye’de, iletişim, örgütlenme, demokrasi, adalet, güvenlik ve eğitim alanlarında sorunlar varsa ve çağımız insanına yakışmayan bu sorunlar çözülemiyorsa, çözülmüyorsa, bu sorunların üniversitelere yansımaması önlenebilir mi? 

Aslında eksiksiz ve kusursuz demokrasiler, insan gücü, yüz yüze, göz göze iletişim, silahsız, şiddetsiz ve haklara dayalı örgütlenme, adalet, laik yaşam, sağlık, can güvenliği,  sosyal güvenlik ve eğitim alanlarında hiçbir sorun bırakmaz, yerin üstünü, örnek olarak Türkiye’yi aklımızda canlandırabileceğimiz bir cennet haline getirir. 

En doğrusu nasıl olabilir?

Derneğimizin, şiddetsiz kadın hareketlerine saygı duyarak savunduğu ve ısrarla önerdiği gibi, ulusal ve uluslararası düzeyde, her yerde ve her zaman, kadın-erkek iş birliğinde, dayanışmasında aranmalıdır en doğru. Zaten hakları savunmak, korumak ve geliştirmek isteyen kadın hareketleri şiddetsiz. Hatta çoğunlukla onlara kamu şiddeti bile uygulanıyor.

Türkiye Gençlik Federasyonu Genel Başkanlığım sırasında (1997-2014) ve sonrasında savunduğum, yapıtlarıma yansıttığım şu görüşe,  kamu veya özel tüm üniversitelerimizin gereksinmesi var. Çünkü, bir yerde demokrasi yoksa adalet sağlanamaz, adalet yoksa orada şiddet vardır.

“Fakültelerin ve üniversitelerin yöneticilerini, öğretim üyeleri, memur ve işçi kapsamındaki çalışanlar ve öğrenciler seçmelidir. Elbette sendika veya dernekleri tarafından. YÖK veya yerine oluşturulabilecek üst kuruluşun organları, aynı yöntemlerle belirlenmelidir. Bu şu demek. Öğretim üyeleri, çalışanlar ve öğrenciler, kadın-erkek eşitliği anlayışı ile temsil edilmelidir. Temsilcilerin söz ve oy hakları bulunmalıdır. Üniversitelere ve üst kuruluşa siyaset girer diye korkulmamalıdır. Asıl siyaset veya particilik şimdi var. Konuşarak, uzlaşarak en doğru olanlar mutlaka sağlanır.”

8 Mart 2024 Dünya Emekçi Kadınlar Gününde birçok demokratik kitle örgütü ve yasal yapı, örnek ve gerekli etkinliklerle toplumun karşısına çıkmaya çalıştılar, çıktılar. 

Bunlardan birini, Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMOD), “Türkiye’de Kadın Akademisyenler ve Karar Verme Süreçleri” konulu zoom toplantısı şeklinde düzenledi. Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı, gazeteci-yazar olarak ben de katıldım çevrimiçi bu toplantıya. İçtenlikle belirtmeliyim ki çok gerekli, yararlı ve elbette olumlu algıladım.

Türkiye’de sorun veya konu varsa, üniversitelerde ve Yükseköğretim Kurulu’nda (YÖK) da vardır. Cinsiyet ayırımcılığının dorukta olduğu bir ülkede sorunlar ve adaletsizliklerden kadın akademisyenler de mutlaka payını alır. Bu, ne yazık ki çok haksız bir paydır.

TÜMOD Genel Başkanı Prof. Dr. Lale Afrasyap’ın konuşması ile başlayan toplantıda,  Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gülen Elmas Arslan konu ile ilgili bir sunum yaptı. 

Toplantıda, TÜMOD Yönetim Kurulu üyeleri; Prof. Dr. Recep Akdur, Dr. Öğretim üyesi Müge Bahçeci, Öğretim görevlisi Suay Karaman, Prof. Dr. Ayşe Uygur, Prof. Dr. Esen Gürbüz, Prof. Dr. Kürşat Yıldız, Prof. Dr. Asiye Toker, Prof. Dr. F. Dilek Gözütok ve İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Şule Daldal’da yer aldı. 

Toplantıya anlam katan diğer üç katılımcı ise Ayşe Naz Aşcıoğlu, Dilek Özlan ve Eyüp Sabri oldu.  

Toplantıda atama yöntemleri ve kadın akademisyenlerle ilgili sorunlar, ayırımcılıklar dile getirildi.

Toplantıda yapılan konuşmalardan bu yazıya aktarabildiklerim şunlar.

“Eğitim laiklikten, bilimsellikten uzak ve toplumsal büyük sorun. Kadınlar en ağır şiddet çeşitlerini yaşıyor.

Kadın-erkek cinsiyet eşitliği için toplumsal zihniyet değişimi gerekli. Kadının olduğu yerde mutlaka olumlu yönde değişiklikler, gelişmeler olur. Kadın daha kapsayıcı davranır. Öğrenci temsilciliklerinde kadın öğrencilerin de eşitlik anlayışı içinde yer alması gerekli.

Kadın-erkek eşitliği; fırsat eşitliği, hakkaniyet, hukuk önünde eşitlik demek. Erkek egemen kültür sonlanmalı. Eşitlikte, Dünya’da ve Türkiye’de,  kadınlarla erkekler arasında uçurum var. Bu uçurum kapanmalı. Bu sorunu çözecek kadın hareketidir. Elbette erkekler de destek verebilir Annelerin, babaların erkek çocuk yetiştirmelerinde sorun var. Sorunların çözümünde erkeklere çok büyük sorumluluklar düşüyor.

Emekçi kadınlar kavramını mutlaka kullanmalıyız, bu kavramı yaygınlaştırmalıyız.”