Geçen hafta, 79 yaşında bir işçi çalıştığı inşaatta öldü, biliyor musunuz?
Olayı aktaran haberde, Seydişehir’de 79 yaşındaki işçi A.Ç.’nin, çalıştığı inşaatın terasından düştüğü; ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldüğü bildiriliyordu.
Evet; yanlış okumadınız. 79 YAŞINDA İNŞAATTA ÇALIŞAN BİR İŞÇİDEN söz ediliyordu haberde.
Olay bana çok dokundu, çok etkilendim.
Ülkemizde on yıllardır değişmeden süregelen düzenin ve bu düzeni kuran, yaşatan toplumun; o düzenin koruyucusu devletin ayıbı olan olay 4 Ekim günü yaşanmış; ulusal basında ancak bir gün sonra, kısa bir haber olarak yer almıştı. Hangi mantıkla bilmem, adamcağızın adını bile açık yazmamışlardı.
Sonraki günlerde, hiç değilse bazı televizyonlarda, olayın üzerinde durulur, AÇ’yi ölüme götüren nedenler konuşulur diye boş yere bekledim.
Böyle bir olay insana değer verilen uygar bir ülkede olmaz ama diyelim ki oldu, toplum ayağa kalkar, yer yerinden oynar; sosyal güvenlik sistemi, işçi sağlığı ve iş güvenliği, yoksul yaşlıların yaşam koşulları, mevcut ve geçmiş iktidarların sorumlulukları, devletin görevleri günlerce tartışılırdı.
Oysa bizde, 79 yaşında bir insanın geçimini sağlamak için çalışmak zorunda bırakılması ve bir iş cinayetinde ölmesi kimsenin umurunda olmadı.
Ne iktidar ne muhalefet olayın üzerine gitti.
Kendilerinin “işçi sınıfı örgütü” olduğunu söyleyen sendikalardan da bir ses yükselmedi.
“İşçi sınıfı iktidarını” kuracaklarını söyleyen, “sosyalistliği” kendilerinden başka kimseye bırakmayan, “devrim” için tek doğru yolun kendilerininki olduğunu iddia eden partilerden de bir tepki görmedik.
Bu duyarsızlık, olayı duyunca oluşan düzene yönelik öfkemi daha da artırdı.
O günden beri iktidar ya da muhalefet, hangi konuda ne söylerse söylesin artık umursamıyorum, ciddiye almıyorum.
Günlerdir, 79 yaşındaki işçi A.Ç.’yi ve ölümünü düşünüyorum.
Ayağı kaydığı sırada aklında ne vardı? Düşünceleri mi dikkatini dağıtmıştı? Onu bu duruma düşüren nedenlerin farkında mıydı, yoksa kendisini mi sorumlu görüyordu? Genel sağlığı nasıldı? Aç mıydı? Kimsesiz miydi? Gençliğinde ne iş yapardı? Yaşlandığında nasıl geçineceğini düşünür müydü? Yaşlılık yılları için hazırlık yapacak olanakları hiç olmadı mı?
Ve daha pek çok soru…
Anayasa’da Türkiye’nin “sosyal hukuk devleti” olduğu yazıyor.
Öyle mi gerçekten?
Sosyal devlet;
79 yaşındaki bir yurttaşını, geçimini sağlamak için inşaatlarda işçilik yapmak zorunda bırakır mı?
Yıllardır binlerce kez yaşandığı gibi, 79 yaşındaki işçi A.Ç.’yi de yaşamdan koparan iş cinayetlerine karşı bu denli duyarsız olur mu?
Çok mu abartıyorum?
“A.Ç. 79 yaşında bir ihtiyar; sıradan bir işçiydi. Böyle ölmese bile daha ne kadar yaşayacaktı ki? Allah’ın takdiri. Gençliğinde geleceğini düşünmemiş, bu sonu kendi hazırlamış” diye mi düşünmeliyim?
Olaya tepki vermeyenler belli ki böyle düşünüyorlar.
Ben onlardan değilim.
Kimseye muhtaç olmadan geçimini sağlamak ve onuruyla yaşamak için o yaşta inşaat işçisi olarak çalışmayı seçen A.Ç.’yi ve ölümünü hiç unutmayacağım.
Işıklar içinde olsun.