65+’lar için 12’ye 5 kala filmi VORTEX

Pandemi sürecinde en büyük ceza yaşlılara verildi. Bulaşın en büyük sorumlusu onlar ilan edildi aylarca eve kapandılar. Toplu taşıma araçlarına neredeyse alınmadılar. Gelişmiş ülkelerde baş tacı edilerek saygı gösterilen yaşını başını almışlar bizde günü geldiği düşünüldüğünde buzlar üzerinde sonunu beklemeye terk edilen Eskimolar muamelesi gördü. Batıda bu durumun nasıl karşılandığını odağına almış Vortex filmini seyrettim.

Pandemi sürecinde en büyük ceza yaşlılara verildi. Bulaşın en büyük sorumlusu onlar ilan edildi aylarca eve kapandılar. Toplu taşıma araçlarına neredeyse alınmadılar. Gelişmiş ülkelerde baş tacı edilerek saygı gösterilen yaşını başını almışlar bizde günü geldiği düşünüldüğünde buzlar üzerinde sonunu beklemeye terk edilen Eskimolar muamelesi gördü. Batıda bu durumun nasıl karşılandığını odağına almış Vortex filmini seyrettim. Önce ölümle burun buruna gelmesine neden olan beyin kanaması geçirip, pandemide de Covid’e yakalanmasının ardından gerçekleştirdiği bu projeyi 58 yaşındaki yönetmen Gaspar Noé, “kalplerini yitirmeden önce akıllarını yitiren” insanlara adamış. Experto credito/yaşayarak öğrenmiş bize aktarıyor sizin anlayacağınız. 2002’de Dönüş Yok ile hayatımıza giren ve Climax ile çıtasını yükselten yönetmen Vortex’te, kendi ölümlülüğü üzerine de düşündüğü son derece kişisel bir pencereden bakarak yaşlılık ve bunamadan mustarip sevgi dolu bir çiftin hayatının son günlerine odaklanıyor…41.İstanbul Film Festivali’nde yoğun bir ilgiyle karşılanan ve uluslararası yarışmada Vortex filmiyle Altın Lale ödülünü kazanan demans ve ölüm üzerine kafa yorduğu filminde bölünmüş ekran tekniği kullanmış. Bir kamerayı da kendisi kullanmış sürekli. Her yaşamın kendi tünelinde ilerlediğini anlatmak filmin ana fikri.

Bundan sonrasını işin erbabı eleştirmen Banu Özdemir’den (twitter.com/banubozdemir) alıntılayarak getireyim; “Film neredeyse belgesel havasında, rahat bırakılmış bir oyunculuk tekniğiyle ilerliyor. Ekranın ikiye bölünmesi ise bir teknikten çok duygusal bir içerik barındırıyor. Bu iki yaşam bir daha asla aynı ekranı paylaşamayacak gibisinden bir söylem! Dairelerinin sevimli ve minik balkonunda (evin şekli de biraz depresif) şarap içip yemek yiyen çiftin güzel bir sahnesi var. “Hayat bir rüya değil mi?” diye soruyor kadın ve erkek “evet rüya içinde rüya” diye karşılık veriyor. Sabah uyandıklarında ekran bölünüyor ve aynı evin içinde birbirine geçmiş ama aynı zamanda kopuk iki yaşamın peşine takılıyoruz. İki buçuk saat boyunca klostrofobik bir zamana sıkışıp kalıyoruz gibi hissetsek de bir yandan da yönetmenin hüneriyle öyle olmadığına dair bir telkin içerisindeyiz. Bunda da kadının sürekli hareket halinde olmasının etkisi olabilir. Adam daha hürmüş gibi görünse de aslında o da kafesin diğer tarafında. Kadının yitip giden, arayan, korkan, anlam veremeyen zihninin ortasında karısını, kendisini ve evi koruma altına almaya çalışıyor. Ama yine de mahrem anlarından taviz vermiyor. Rüyalar ve sinema ile ilgili kitabını yazmak için büyük bir şevk buluyor ve muhtemelen âşık olduğu bir kadına telefon mesajları bırakıyor. Karısına duyduğu şey ise artık merhamet! Psikiyatrist olan ve artık mesleğini yapmayan kadın ise sürekli ilaçlar yazıyor ve ilaçların ortasında beynini ve bedenini korumaya çalışıyor. Kadının sürekli hareket halinde olması beynin yavaşlayan güdümlerine bir tersinleme içeriyor. Filmi çok sevdiğim yönetmen Haneke’nin Amour / Aşk filmine de benzetmek mümkün. Orada bedenine sıkışıp kalan bir kadın vardı burada ise beynine sıkışıp kalan bir kadın! Orada kızları Eva gelip bakıcı tutmaları gerektiği konusunda akıl veriyor, burada da oğulları… Ama o iki hayat başkalarının desteğiyle devam edemeyecek kadar iç içedir oysa, bölünmüş bir ekrandan yansısa da…Aslında sinema alzhemir üzerine filmler çekmeye devam ediyor. Way From Her, Irıs, The Savages, Falling, Still Alice vs… Vortex de bu konuya dikkat çeken filmler arasında yerini almış oldu. Bölünmüş ekran filme gerçekten farklı bir anlam katmış ve bunun yanında oyuncu kadrosu da enfes. Dario Argento ve Françoise Lebrun müthiş bir uyumla ayrı düşen hayatlara imza atıyorlar. Ve film rüya içindeki rüyadan bir geçiş yaparak kabusla sonlanıyor diyebiliriz ki o da bir rüya algoritması içinde yer alır. Velhasıl Noé; korku, şefkat anılarıyla bezenmiş filminde giden anıların ve hayatların izini sürüyor ve bunu yine de kendine özgü bir tarzla yerine getirmeye çalışıyor diyebiliriz.”

Bekara karı boşamak kolay misali benim senyör vatandaşlara saygı talebim yaşım gereği çok normal ama gençlerin arada sırada Cem Karaca’nın “Resimdeki Gözyaşları” şarkısının “Bir gün belki hayattan/Geçmişteki günlerden/Bir teselli ararsın/Bak o zaman resmime” nakaratını mırıldanmalarını hararetle tavsiye ederim..