1.1 Trilyon dolar açık

CHP’nin Planlamacı kökenden gelen ekonomist milletvekili İlhan Kesici Sözcü gazetesinden Aytunç Erkin’e çok önemli açıklamalarda bulunmuş. Bu açıklamalarda İlhan Kesici “Asıl Merkez Bankası işlemlerini de sıkıntıya sokan rakamı konuşalım: AKP’nin 18 yıllık dış ticaretine bakalım. Rakamlar konuşsun: 3,4 trilyon dolar ithalat, 2,3 trilyon dolar ihracat yapılmış. Yani… 1.1 trilyon dolar dış ticaret açığı var! Bu kazanmadığın parayı harcamak demek. (lüks harcama) Türk ekonomisini boğan rakam bu! Dış ticaret açığı ihracatın yarısına denk geliyor. Dünyada böyle bir ekonomi var mı? Şimdi iktidar ekonomide başarılardan bahsediyor ama doğru sözün yemine ihtiyacı yoktur unutmayın!” demiş…

CHP’nin Planlamacı kökenden gelen ekonomist milletvekili İlhan Kesici Sözcü gazetesinden Aytunç Erkin’e çok önemli açıklamalarda bulunmuş. Bu açıklamalarda İlhan Kesici “Asıl Merkez Bankası işlemlerini de sıkıntıya sokan rakamı konuşalım: AKP’nin 18 yıllık dış ticaretine bakalım. Rakamlar konuşsun: 3,4 trilyon dolar ithalat, 2,3 trilyon dolar ihracat yapılmış. Yani… 1.1 trilyon dolar dış ticaret açığı var! Bu kazanmadığın parayı harcamak demek. (lüks harcama) Türk ekonomisini boğan rakam bu! Dış ticaret açığı ihracatın yarısına denk geliyor. Dünyada böyle bir ekonomi var mı? Şimdi iktidar ekonomide başarılardan bahsediyor ama doğru sözün yemine ihtiyacı yoktur unutmayın!” demiş…

İşin açığı İlhan Kesici kitabın ortasından konuşmuş, Türkiye’nin ve Türk ekonomisinin asli ve kronik sorununa dikkat çekmiş, vurgu yapmış…

Evet biz üretmeden tüketmeyi pek seviyoruz ve maalesef matah bir şey zannediyoruz.

Belki de içimizde taşıdığımız eziklik kompleksi yüzünden, satın aldığımız şeyler ile övünmeyi pek bir seviyoruz. Bu toplumsal iklimde altımıza çektiğimiz araba, elimize aldığımız cep telefonu, kolumuza taktığımız çanta ve yahut da oturduğumuz ev bizim için bir güç göstergesi ve övünç kaynağı oluyor. Toplum nezdinde; neyi, nasıl, hangi kaynakla edindiğimizin ise hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor. İster borç harç, istersen de gayri meşru yoldan edinmiş ol bunu kimse umursamıyor. Son model, daha büyük ve daha lüks şeyleri tüketmek hava atmanın en sağlam yolu olarak görülüyor.

Ne yazık ki biz üretmeden tüketmenin ya çalarak, ya dilenerek yahut da borçlanarak mümkün olduğunu her daim unutan bir toplumuz. Bu unutkanlığımızın bedelini geçmişte defalarca ödemedik mi?

Özellikle de “borç yiğidin kamçısıdır” gibi anlamsız ve arkaik sözler, üreterek tüketme imkanı olmayan geniş kitleleri kolayca borçlanmaya yönlendiriyor. Borç yiğidin kamçısıdır diyerek balıklama borca dalanlar, sonra borç kamçısı sırtlarında şaklayınca gözlerinden ateş fışkırarak ‘yandım anam’ diye bağırıyorlar ama bu bağırış çağırış da elbette bir çare olmuyor, borcu derdi ortadan kaldırmıyor.

İlhan Kesici’nin ortaya koyduğu borç rakamları da işin açığı dehşet verici; 18 yıllık AKP iktidarında Türkiye’nin dış borcu 131 milyar dolardan 435 milyar dolara fırlamış. Bu veri bize dış ticaret açığının büyük ölçüde borçlanarak finanse edildiğini göstermektedir. AKP iktidarı döneminde yaratılan sahte zenginlik bir borç illüzyonudur, borcu dikkate almadan tüketimi dikkate alarak zenginleştik sanmak ve zenginleştik propagandası yapmak halkı kandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Bir devlet için en büyük tehdit borçtur, özellikle de altın ve basım hakkını tekelinde tutamadığı döviz borcu bir devlet için en büyük tehdittir.

Bu topraklarda yaşanmış geçmiş deneyimler ekonomi tarihinde yazıyor. Osmanlı’nın dış borç ödemelerini nasıl yerine getiremeyip 1881’de nasıl morotoryum ilan ettiğini, Abdülhamit’in imzaladığı muharrem kararnamesi ile ekonominin nasıl Düyun-u Umumiye idaresine teslim edildiğini ve reji zulmünü bilen bilir, bilmeyen açıp okusun. 1881’den Cumhuriyet kurulana kadar tütün köylüsüne kan kusturan Reji kolcularını ve tütün savaşlarında ölen 60 bin köylüyü siz unutsanız da, tarih unutmuyor.

TÜİK tarafından açıklanan son verilere gör Türkiye’nin dolar bazında GSYH’sı 717 milyar dolar, dış borcu ise 435 milyar dolar olduğuna göre borç GSYH’nın yüzde 60,6’sına ulaşmış demektir. Bu borçlar ebette sadece finansal borçlar, Yap İşlet Devret projeleri çerçevesinde sözleşme ile borçlanılan döviz borçları bu meblağa dahil değil.

Mahfi hoca Osmanlı borçları konusunda bir karşılaştırma yapmış, bu değerlendirmesinde; “Osmanlı’dan devralınan borçların ödenmesi 1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. Osmanlı’dan devralınan borçlar 145 milyon Osmanlı altın lirası tutarındaydı. Bu da o dönemin milli gelirinin yaklaşık yüzde 65’i ediyor. Bugünkü koşullarla düne bakıp devralınan borç miktarının söylendiği kadar yüksek olmadığı tezini ileri sürenler bu borcu aynı mantıkla bugünkü değerlerle hayal etmeye çalışırlarsa kabaca 500 milyar dolarlık bir borç yüküne denk geldiğini göreceklerdir.

Osmanlı’dan devralınan borçların bir bölümü 1942 yılında yürürlüğe sokulan varlık vergisiyle ödenmiştir. Bonoya bağlı borçlar 1989’a kadar ödenmeye devam etmiş ve son ödeme o tarihte yapılarak Osmanlı borçları dosyası tümüyle tasfiye edilmiştir.” diyor.

Görünen o ki Osmanlı’nın borçlarını ödemek Cumhuriyet’in 50 yılını almış, demedi demeyin şimdi de korkarım Osmanlı’cıların borcunu ödemek için bir 50 yıl daha uğraşacağız…