Ali DEMİRASLAN – Sonsöz Haber Merkezi

Tarihi boyunca bağcılığa ve şarapçılığa büyük önem verilen Ankara’da, bu kültürün tarihçesi İ.Ö.10.yy’a uzanır. Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi, bölgede üzüm ve şarabın çok eski bir geçmişe sahip olduğunu gösteren eserlerle doludur. Örneğin gaga ağızlı şarap testileri; pişmiş topraktan yapılmış olup, Asur çağına, kartal şeklindeki Rhytonlar (Hayvan şekilli şarap kapları) da Hitit çağına aittirler. Eski Tunç çağına ait olan altın ibrik ve kadehi de M.Ö.2300-2100 yıllarından kalmadır ve Alacahöyük’te bulunmuştur.

Gordion şehrinde yapılan kazılarda, Frigya dö- nemine ait pişmiş topraktan yapılmış ördek şekilli şarap kapları İ.Ö.8.yy’a, Rhytonlar ise İ.Ö.7.yy’a ait- tir.

Ankara’nın özellikle şarapçılığa yönelik bağcı- lik kültürü, Frigya, Lidya, Pers, Hellenistik, Galat, Roma, Bizans dönemlerini içine alan, yaklaşık 2000 yıl boyunca, sürekli gelişerek devam etmiştir.

Ankara’nın Türklerin egemenliğine girişinden ( 1073 Selçuklular, 1304 İlhanlılar, 1354 Osmanlılar) sonra, şarap üretimine yönelik bağcılık; yavaş yavaş yerini sofralık, kurutmalık ve şıralık üzüm yetişti- riciliğine bırakmıştır. Giderek eski parlak günleri geride kalan şarap üretimi ise, 1923 yılına kadar Ermeni ve Rum azınlığın elinde bir ölçüde varlığını sürdürmüştür.

Bağcılık, özellikle Osmanlılar zamanında eski- sinden daha parlak bir devreye ulaşmıştır. Çünkü Türkler, üzüm suyunu şarap olarak değil de pekmez, bulama, pestil, köfler, sucuk (orcik), bastık, tarhana, lokum ve kurutmaya yönelik olarak ta üzüm yetiş- tirmişlerdir. Aynı zamanda şarapçılık Osmanlılar zamanında, Müslümanların yapıp içmesi kanunla yasaklandığı halde Hıristiyan halk şarap yapmak ve satmakta tamamen serbest bırakılmıştır.

1900 yılı Ankara Vilayeti Salnamesi’nde, 19.yüz-

yılın sonunda Ankara’nın üç bir yanında bulunan

297 bostan, 9655 bağ ve bahçelerde yaz ayların-

da oturulan serin yaz rüzgârlarına açık bağ evi adı

verilen köşklerin ve sebillerin yapıldığı, mesafenin yakın olması nedeniyle kentlinin büyük bir bölümü- nün yazı bağda geçirdikleri, bağların büyük çoğun- luğunun kente 20-30 dakika uzaklıkta olduğu ve bir kısmının dört mevsimi bağlarda geçirdiği bildiril- mektedir.

Prof. Dr. Nail Oraman Ankara bağcılığı konu- sunda ilk bilimsel çalışmayı yapanlardandır. O’nun 1937’de yayımlanan “Ankara Vilayeti Bağcılığı ve Ankara’da Yetişen Üzüm Çeşitlerinin Ampelografi- si” adlı Doktora Tezi uzun süren bir saha çalışması- nın ürünüdür. Oraman (1972) asma ve şarap yapma sanatının Anadolu’dan batıya göç ettiğini belirtmek- le beraber, batının bu sahadaki ilk hocalarının Ana- dolu’nun ilk sakinleri olduğunu vurgulamaktadır.

Ankara, topoğrafik yönden bir çanağa benzer. Çevresi dağlarla kaplı, ortası çukur bir kenttir. An- kara, ortada birkaç tepenin arasında bulunur. Ra- sattepe, Maltepe, Anıttepe, Demirtepe, Kocatepe, Ulus’a doğru Namazgah tepesi, Hacettepe, Hacıbay- ram tepesi… arasında Altındağ ve Kale yükseltileri göze çarpar. Bir sonraki halkada ise güneyde Dik- men ve Çankaya, kuzeyde Etlik ve Keçiören yüksel- tileri görülür. Daha sonraki halkada ise bir yanda Kepekli Boğazı, bir tarafta Hüseyin Gazi tepesi ile Elmadağ bulunur. Bunların arkasında ise yine bir ta- rafta Polatlı, Haymana Ovaları, bir tarafta da Çubuk Ovası yer alır.

Kent iklimi bozkır iklimidir. Yani yazları sıcak, kışları soğuk olan bir iklim. Toprak ise yine kent merkezinde dut, armut, alıç, elma gibi meyvelerin yanı sıra suya fazla gereksinim göstermeyen bağcılı- ğa çok elverişlidir. Bu bakımdan diğer komşu bozkır illerinde olduğu gibi burada da bağcılık gelişmiştir. Kayseri’nin ünlü Gesi Bağları, Konya’nın ünlü Me- ram Bağları, Nevşehir’in ünlü Ürgüp Bağları gibi “Ankara Bağları” da bir dönemler ün kazanmıştır. Ancak bu bağlarda yetişen üzüm, ege’de olduğu gibi ticarete yönelik olmayıp aile içi tüketim gereksini- mini karşılar niteliktedir.

Seyfettin ASLAN / Başkent Kültür Sanat Dergisi / Sayfa 64

Muhabir: Ali Demiraslan