İnsan, hayatta bu da olur mu denilecek şeylerle karşılaşıyor bazen.
Bu davranışlar hayatın her alanında oluyordu eskiden ama bu kadar yaygın ve cüretkâr olunamıyordu.
Kişi karşınızda oluyor ve gereken cevabı veriyordu ya da kişi Donkişot’luk yapacağı kişinin karşısında olacağından, yapacağını önceden hesaplıyordu.
Ancak günümüzde Köroğlu’nun sözünü ettiği gibi. “Tüfek İcat Oldu Mertlik Bozuldu” halini yaşıyoruz.
Artık klavye şövalyeleri var, Donkişotlar var. Mekân ve durum değerlendirmesi yapmadan klavyenin arkasına saklanıp dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü tacizi kendisinde hak gören komedyen soytarılar türedi günümüzde. Hele bir iki kadehte cesaret iksiri (rakı, şarap, bira uyuşturucu vb.) almışsa Arslan, kral kesiliyorlar. Tespit edip karşısına dikildiğinizde ise “kedicik” oluyorlar. Evet, evet doğru anladınız “O’nun kedicikleri…
Yazıma başlarken “Donkişot” un tanımını doğrulamak için sözlüğe baktım şöyle diyor; “Gereği yokken yiğitlik göstermeye kalkışan” söylemek istediğim tam da bu.
Özellikle sosyal medya üzerinde sahtelik, yalancılık, ahlaksızlık, palavra bu minvalde aklınıza ne geliyorsa mevcut. Bu tür kişiliğe sahip insanların geçmişinde; ezilmişlik, sevgisiz, ilgisiz büyüme, tacize, tecavüze uğramışlık görülmektedir çoğu zaman.
Çözüm olarak ne yapılabilir noktasına geldiğimizde; Böylesi kişiliklere, yapabileceğimiz en ağır yaptırım uygulamalıyız ki meydanı boş bulup her önüne gelene “zincirini kırmış it gibi” saldıramasınlar.”
Bu hafta konuğum, şair yazar sevgili abim, Mete Alpsar
Alpsar, 1953 yılında, babasının memuriyeti nedeniyle Şanlıurfa’nın Birecik İlçesinde doğdu. Tunceli Çemişgezek nüfusuna kayıtlı olan Mete ALPSAR. Gaziantep’in Nizip İlçesinde liseyi, 1980 yılında Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümünü bitirdi.
Maden Mühendisliği sıfatını kullanmaya fırsat bulamadan, kendini, yaşam ameleliği yaparken, kömür ocaklarında, petrol kuyularının başında, şantiyelerde, derin ve karanlık tünellerin aydınlık umutları, doyulmaz sevinçleri ve dayanılmaz acıları içinde buldu.
Mete Alpsar, bu sevinçlerin, umutların ve acıların içinde, yeni kuşak çocuk fidanların, özgürce düşünüp, yaşamlarını bir sonraki kuşaklara özgürce aktarabilmeleri için, düşünceleriyle, bedensel emeğiyle ve şiirleriyle savaşım veriyor.
1965 yılında, ilkokul 5. sınıftayken bir bankanın açtığı “kompozisyon” yarışmasında Türkiye birincisi olan Mete Alpsar, 1969 yılında, henüz 16 yaşındayken, “Nizip’te İlk Adım” adlı yerel gazetenin Yazı İşleri Sorumluluğunu yürüttü. İlk deneme yazılarını ve ilk şiirlerini bu gazetede yayımladı.
1969 -1983 yılları arasında ülkesinin yaşadığı sosyal ve siyasi çalkantıların içinde, yaşamın duyarlı bir tanığı olurken, yanlış gidene müdahale ve haksızlıklara karşı mücadele etmek gerektiğine inandığı için elini taşın altına koymaktan çekinmedi.
1972 yılından itibaren katıldığı sosyalizm için örgütlü mücadelenin ortalarında, 1980 darbesinden tam bir sene sonra 1981 yılının 11 Eylül’ünde Raman dağında tutuklandı.
Kendi deyişiyle; Diyarbakır Cezaevinde “en iyi şekilde konuk edilen” Mete Alpsar, komutanlarının emri altında askerlerin nasıl insanlıktan çıkarılıp işkence makinesi haline getirildiğini, buna rağmen İnsanlık onurunun “postallar” karşısında nasıl direndiğini ibretle yaşadı.
Ankara’da Emniyet Müdürlüğünün DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) misafirhanesinde, yine kendi deyişiyle, “her türlü sosyal etkinliği” de yaşayan Mete Alpsar, iki yıla yakın Mamak Askeri Cezaevinde, her gün, coplanarak, ezbere okumaktan büyük keyif aldığı, “İstiklal Marşı”nın tüm kıtaları”, “Andımız”, “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” gibi eserlerle Atatürk’e ve Milli değerlere olan sevgisini ve saygısını binlerce kez arttırma fırsatı buldu!
1983’ten bu yana aylık yazın dergilerinde, yerel gazetelerin kültür-sanat sayfalarında düzenli ve aktif çalışmalarıyla yer alan sanatçı, Almanya’da yayımlanan DEM gazetesinde, makalelerinin yanı sıra, Kültür-Sanat sayfalarına da şiirleri ve diğer eserleriyle katkıda bulundu.
1998 yılından, emekli olduğu 2010 yılına kadar bir yandan çalıştığı şirketin çıkardığı üç aylık mesleki yayın organında uzmanlığı ile ilgili akademik yazılarını yayımlarken bir yandan da, kültür-sanat-aktüalite bölümünü yönetti.
Aynı dönemde Maden Mühendisleri Odasının Aylık Dergilerinde yazı kurulu üyeliği yaptı. Maden Mühendisleri Odasının ikinci baskısını yaptığı “Siyah Alevler Havzası” adlı kitabındaki şiirlerinden bir bölümünü madencilerle paylaşma fırsatı buldu. Bu arada bir süreliğine derginin Kültür-Sanat-Aktüalite bölümünü hazırladı.
1993 yılında Direniş Şarkıları, 1994 yılında Mülteci Sevdalar, 1996 yılında Siyah Alevler Havzası adlı şiir kitapları, Öykü şiir Yayınları arasında, 1998 yılında Buzdumanları adlı şiir kitabı Kristal Küre Yayınları arasında çıktı.
Geliri, iş kazalarında ölen madenci arkadaşlarının çocuklarına bağışlanan Siyah Alevler Havzasının 1996 yılında, Maden Mühendisleri Odası Yayınları arasında ikinci baskısı yapıldı. Aynı kitap, 1997 yılında İbrahim Yıldız Şiir ödülü-mansiyon aldı. 1998 yılında 68’liler Vakfı Şiir Başarı Ödülüne layık görülen Mete Alpsar, 1998 yılında Gaziantep TÖMER Alleben Dergisinin açtığı yarışmada da Başarı Ödülü aldı.
Ağustos 2005 sayısıyla kırk beş sayı çıkarmayı başardıkları ÖYKÜŞİİR aylık yazın dergisi, denilebilir ki tüm yaşamımın en anlamlı ve en saygın uğraşılarından biri ve en önemlisi oldu.
1971 yılında İstanbul Dostlar Tiyatrosunda Mehmet Alkan’dan drama eğitimi alan Mete Alpsar, 1972’den sonra Ankara Sanat Tiyatrosu, Çağdaş Sahne’de Oyuncular Birliği, Ankara Deneme Sahne sürecinde epik tiyatro alanında kendini yetiştirmeye çalıştı.
Bu uğraşların içinde iken, 2006 yılı sonuna kadar, Ankara’da, Tiyatro Özgün Deneme adlı tiyatro topluluğunda Yaratıcı Drama ağırlıklı oyunlarında oyuncu olarak görev aldı.
Mesleğinden kaynaklanan iş yoğunlukları ve önemli bir iş kazası sonrası geçirdiği bir dizi ameliyat nedeniyle, uzun süre yazın ve tiyatro yaşamından ayrı kalan Mete Alpsar, bir yandan 2010 yılı içinde provalarını tamamladıkları, çocuklar için hazırlanmış orta oyunu olan “İbiş ile Memiş” ile turnelere çıkarken, öte yandan Meteseller – Metesözleri, İğneler ve Çuvaldızlar adlı şiir dosyalarının hazırlıkları dışında deneme, öykü, portre, tiyatro ve roman çalışmalarını sürdürüyor .
Mete Alpsar hocamın, Mülteci Sevdalar Kitabından bir şiirini paylaşıyorum.
mülteci sevdalarımız
kendi yaptığım tünellerden geçtim
kendi yaptığım köprülerden
işçi yüreğimle aydın yüreğimle
sevdalanmış genç yüreğimle
l.
ne yaptıysak
sağır tünellere akıtmak içindi
magmamızda kaynamış
sevdalı kurşunları
bir de bugün
mülteciler var
derdine düştüğümüz
tutsaklar
sürgünler
düşeriz elbet
sürgün de bizim
mülteci de bizim
tutsak da bizim
en aydınlık sevdalar da bizde işte
II.
ağarmamış günlerden
tutsaklıktan
mülteci sevdalara katlanmaktan
akları armağan saçlarımızın
bir de çok değil
bileklerimizdeki askı izleri
takas ettik neyleyim
siyahlarını verdik saçlarımızın
gözlerimizin ferini
yüreğimizi vermedik bak
mülteci sevdalara ayırdığımız
işçi yüreğimizi
şimdi birden
durup dururken
olup bitenlere baktık
birbirimizin saçlarını özlemişiz
kendi gözlerimizi
mangal kömürünü
doğmamış çocuklarımızı
demek ki umut kapımızda
geçmişte aramayın boşuna
bize bakın da görün
ıslığımız hep tanyeri
sesimiz alacakaranlık
güneş doğarsa susacağız
ancak güneş doğarsa
temizleyin gırtlaklarınızı
oysa
adı özgürlük olan
kuşatmasındayız düşmanın
mülteci sevdalar sürgünde bu yıl
demek
acıları istifa ettirmek gerek
istifa ettirmek gerek yaşamımızdan
belki de
usul usul alıştırmalı
acıya yazgıyı
alıştırmalı ki
bıraksın peşinizi
sevmediyseniz eğer
adı özgürlük olan gözaltınızı
ya da
aslı gözaltı olan özgürlüğünüzü
III.
bakın
kesişen sokak başlarında
demokrasi satılıyor şimdi
el altından sosyalizm
sanki turfanda ayva
dönün bakın öbür tezgahlara
işportada satılıyor ömrümüz
batan geminin malları bunlar
seç beğen al
tutukla sorgula
yanında bir de bedava
işkence
zulüm
ayrılık
batan geminin malları bunlar
ne alırsan yüz lira
yüz lira ya
biz ki daha
eskimemiş merhabalardayız
gülerken sevinilmeyen sevinçlerde
biz ki
korkunun korkusuyla yaşadık
aşarken yapmacık özgürlüklerin duvarlarını
yalın ve gür sesimizle yaşadık
mayınıydı çünkü sesimiz
eskiyen mülteci sevdalarımızın
birde
şarkılarımıza
kırmızı karanfiller yüklemeden yaşadık
gün geldi
kırmızı karanfilsiz yaşadık
IV.
şimdi diyorsunuz ki
yangının ortasında
buz kalıbı olsan ne yazar
bize
söndürdüğümüz ateş yeter
geriye özgürlük bile artar
kaldı ki gün gelecek
yedi nesil buz kalıbı bir olup
korktuğunuz yangınları
kutupları döndürecek
birden daha yüreklendi ellerimiz
gözlerimiz daha bir ateş
ne
“acıyı bal eyledik”
şu sıra
ne
‘’hasretinden prangalar eskittik”
“memeeet” diye
haykırışı da yok dilimizde nazım’ın
hele
“bugün günlerden pazar”da değil
ama bir şeyler kımıldanıyor bakın
mülteci gelinliğiyle
doğurgan rahminde yurdumun
adını özgürlük koyacağız
soy adını bağımsızlık
adı özgürlük olan gözaltından
-mülteci sevdalarla- ebesiz doğacak çocuğumuzun