Nefes aldığımız her an bayramdır aslında. Biz bunu içindeyken anlamasak da sonsuz ihtimal içinde sonsuz fırsatlara gebe ortamlarda, dar bir bakış açısıyla hayatı da daraltırız. Bayramı üç-dört güne sıkıştırır, tüm zamanı dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafındaki dönüşlere uydurarak anlamaya çalışırız. Aslında evrenin bizim anladığımız anlamda bir zaman ölçüsü yok, hatta bir zaman anlayışı da yok. İnsanoğlu olarak biz, bazı şeyleri kolaylaştırdığımızı düşünerek zamanı anlayabileceğimiz birtakım kurallar yaratmışız. Sonra da her konuda olduğumuz gibi o kuralların neden konulduğunu unutup onun esiri olmuşuz.
Farklı versiyonları olmak üzere bir askerlik kıssası anlatılır. Yeni mezun bir teğmen birliğe katılır. Komutanı içtima alanındaki bankların boyanmasını emreder. Teğmen de boyayı yaptırır, komutanın gözüne girmek ve bankların boyasının kimsenin üzerine bulaşmamasını sağlamak için de bankların başına geçici olarak nöbetçi yazdırır. O gün teğmene başka bir görev emri gelir ve teğmen birlikten ayrılır. Üzerinde otuz yıl geçer, teğmen tuğgeneral olarak ilk birliğine atanır. Birliğine katıldığında içtima alanına bakar ve bankın yanında tüfekli teçhizatlı bir nöbetçi görür. Hemen soluğu bankın yanında alır ve askere sorar: Ne yapıyorsun? Asker tekmil verdikten sonra “bank nöbeti tutuyorum komutanım” der. Bank boyalı değildir, bankın çalınma ihtimali yoktur. Buna rağmen amacı bilinmeden karda, yağmurda, çamurda, güneşte otuz yıldır nöbet tutulmaktadır. Hiçbir komutan gelip bu ne nöbetidir diye bakmadığı gibi, hiçbir asker de bunu sorgulayıp şikayetçi olmamıştır. Elbette bu bir tevatür, ama benzer olaylara ben şahit oldum, eminim sizler de şahit olmuşsunuzdur. Mesela bir örnek vereyim: 15 Temmuz hain kalkışmasından sonra şehirlerin giriş ve çıkışlarına polis kontrol noktaları koydular. Başlangıçta polisler çok ilgiliydi, şerit daraltılıp araçlar yavaşlatılıyor; sürücüler ya bir kameranın önünden geçecek şekilde yönlendiriliyor ya da bizzat polisler araçların içine bakıyor, şüpheli durumlara müdahale ediliyordu. Şimdi şerit yine daraltılıyor, ama polis göremediğimiz ve bu hareket tarzının manasını çözemediğimiz için zaten ilerlemeyen trafiği iyice yavaşlatıp bizi zıvanadan çıkarmaya çalışan birileri olduğu izlenimine kapılıyoruz.
Hayatta bazen işleri kendimize kolaylaştırdığımızı zannedip kısa yollar yaratırız. Akışı otomatiğe alıp zaman kazandığımızı sanırız. Sorgusuz sualsiz kabulleniriz, yanlış da olsa uygularız. Bazıları emek harcamadan kazanacağı parayı kabul etmeyip sefil hayat yaşamayı kabullenirken bazıları da kendini hiç yormadan büyük paralar kazanabileceği fırsatlar yakalayabilir. Bazıları tam olgunlaşmış bir ahlak anlayışı ile hak etmediği hiçbir gelirle ilgilenmezken bazıları tamamen inancından kaynaklı olarak “öte tarafta vereceği hesaptan” korkarak aynı yolu seçebilir. Bazıları da hayata çok güzel konumlandığından burada yapacağı hiçbir yanlışın hiçbir şekilde yargı, dava, hapis, bedel şeklinde kendisine dönmeyeceğinden emindir. İnancında da düaliteyi tercih etmektedir. Yorumları kendisine fırsat sağlayacak şekilde büküp kendince hep haklı olmak yolundadır. Yanlış yapınca, ilişkileri nedeniyle maddi hiçbir ceza görmeyeceğini; işine gelen inanç yorumlamaları nedeniyle de sonsuz aftan faydalanacağını içine sindirmiştir. Sorumluluk almak ve sorumluluğun gereklerini yerine getirmek konusunda teflonla kaplanmış ve fenafillaha erişmiştir. Hayat ona güzeldir, her nefes aldığı an bayramdır. Diğerlerine de yılda birkaç gün bayram verilebilir.
Hayat, kısa veya uzun olsa da bir bütün. Gençlik veya ihtiyarlık, sağlık veya hastalık, sevgi veya nefret ya da diğer durumlar onun içindeki kesitler. İyilik, kötülük olmadığı zaman anlamsızdır gibi saçma felsefelere girmeden tüm bu durumların hayata dair şeyler olduğunu anlamalı ve sindirmeliyiz. Hayatımızda bize iyi gelen kesitlerin sayısını ve süresini uzatabildiğimiz kadar uzatmalıyız. Başkalarının bayram dediğini benimseyip mutlu olabiliyorsak bayramı sindirip mutlu olmalıyız. İçimizden bayramı yetersiz bulup uzatmak geliyorsa ve yapabiliyorsak bayramı uzatmalıyız. Yetmiyorsa kendi bayramımızı kendimize yaratmalıyız. Dünya kendi etrafında birilerinin hesap ettiği sayıda dönünce bayram diyorlar, evrenin bundan haberi yok, ama etrafınızdaki herkes bayram diyor ve siz de bayram olduğuna inanıyorsunuz, kanıksıyorsunuz. Bir bünye bayramı kabul etmezse, bayram yoktur; bayram yokken bünye bayram olarak kabul ederse bayram vardır. Ancak gerçek bayramlarda kollektif bir kabul vardır. Kalabalıklar aynı anda bayramın varlığını kabul eder ve benimser. Asıl inandırıcı olan da budur. Kollektif inancın yerleşmesi zaman alır. Gelenek, görenek, örf, adet bu inancı pekiştirir. Kimse size bu işi ne kadar benimsediğinizi sormaz, gerek de yoktur. Sevseniz de sevmeseniz de artık bayram, bayramdır.
Bayramlarda çocukluğunuzdaki kadar eğlenmeseniz de insanların birbirini arayıp sorması, ziyaret edip görüşmesi çok insanî ve Batı medeniyetinin oldukça uzağındaki hasletlerdir.
Toplumun içinde kendisini yalnız ve zayıf hisseden bireyin rasyonel kaçış noktasıdır. Hiç durmadan çalışan, televizyon ile cep telefonu arasına sıkışan beyinlerin can simididir. Yani iyidir, bayramlar candır. Bayramlarda hoşunuza giden, bayramları sizin için cazip kılan ne varsa onları hayatınızın tam ortasına alın. Daha çok arkadaşınızı, yakınınızı, dostunuzu arayın. Onlarla daha sık bir araya gelin. Ailenizle daha çok vakit geçirin. Bunları sadece bayramlarda değil her zaman yapmaya çalışın, bayramlarda daha çok yapın. Cep telefonu ve televizyon tuzağından çıkın. Bayramın bayram olduğunu ve mutlu olurken başkalarını da mutlu ettiğinizi göreceksiniz.
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Sonsöz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Sonsöz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Sonsöz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Sonsöz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.